• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Yaratıkların en şereflisi olan insanoğlu, eğitim aracılığıyla kazandığı bilgi ve becerileri güncel hayatta kullanarak ihtiyaç ve gereksinimlerini en üst düzeyde karşılamaya çalışır. Öyle ki hedeflediği eğitimi alarak bu eğitim sayesinde hak ettiği noktaya gelmek ve istediği yaşama sahip olmak konusunda da sürekli bir çaba içinde olur. Doğrusu kişi istemese de aldığı eğitim onu toplum nezdinde her zaman saygın bir birey konumuna yükseltir. Zira bilgiye hâkim olan, bilgiyi uygun zaman ve zeminde kullanmasını bilen insan zaten lider konumundadır.

Çağın koşullarının değişmesiyle birlikte insanoğlunun gereksinimleri ve ihtiyaçları da değişmiş bulunmaktadır. İnsanoğlu bunun için kendini geliştirip yenilemek ve çağa ayak uydurmak zorundadır. Hem rabbimiz tarafından insanın fıtratına yenilik geni konulmuştur. Allah'ın kendisine bahşettiği bu yenilik geni sayesinde o, her gün yeni şeyler öğrenip bir adım ilerde olmak istemektedir. Bu meyanda Hz. Peygamber (s.a.v)'in; iki günü bir olan ziyandadır' sözü insanlık için muhakkak ki bir kilometre taşı mesabesindedir. Yani Efendimiz(as.), kendine ve insanlığa bir katkı sunmayıp yerinde sayanları kaybedenlerden saymıştır. Halbuki zaman eskidikçe insanlık bilimde, teknikte, hatta hayatın bütün alanlarında birçok değişim ve dönüşümler yaşamaktadır. Zaman tünelinde ilerleyen insanoğlu, bilgiye ulaşmak için yeni öğretim metot ve stratejilerini geliştirmeden, salt ezbere dayalı klasik yöntem ve bilgileriyle bu asrın yeniliklerine ayak uydurmaları mümkün görünmemekte, bunun için de yüksek düzeyde düşünme becerilerini göstermelerine ihtiyaç duyulmaktadır.

Haa...bu arada gençliğin bilgiye ulaşmasında bir mania yoktur diyebilirsiniz. Ancak zihinler kirli bilgi akışı ve bu bilgilerin psikolojik manipülasyonunun bombardımanı altında dumura uğradığı için gençlik, bilginin sahihliği konusunda epeyce bir sıkıntı yaşamaktadır. Dahası, edindiği bilgiyi hakkın süzgecinden geçirip tasnif etme kabiliyeti noktasında da zayıf kalıyor. Şu halde bu kirliliğinin taarruzuna maruz kalan genç kuşakların, karmaşadan kurtulmalarının yolu; bilgiyi ayrıştıran, sorgulayan, anlayan, yorumlayan, onu pratikte kullanabilme yetenek ve yetkinliğine erişmelerinden geçmektedir. Hayat kitabımız Kur'an da bu hususta, Müslüman bireylerin körü körüne, yüzeysel bir inanma şekli ile bağlanmalarını zaten uygun görmemektedir. Ne diyor Kur'an? İşi ehline verin, diyor.

Kur'an: "Göklerin ve yerin hükümranlığını, Allah'ın yarattığı her şeyi düşünmüyorlar mı?" (A'raf:185) ayeti ile akli-nakli varlık âlemine çıkan her türlü ilme işaret etmektedir. Kur'an'ın bu ayeti, ilimlerin Allah katında istisnasız hepsinin hüsnükabul görmelerine delalet eden muazzam bir ayettir. İlim öğrenen Müslüman birey, rabbini tanıyıp rızasını gözettikten sonra Matematik, Fizik, Kimya veya Astronomi ilmini öğrenmesinde hiçbir sakınca yoktur. Hatta Müslümanlar bu müspet ilimleri öğrenmekle sevap dahi kazanmaktadır. İslam Bilim Tarihi bunun örnekleriyle doludur, sırf anlam bütünlüğü bozulmasın diye geçiyorum. Kaldı ki bütün ilimlerinin kaynağı Allah(cc.)'a dayanıyor.

Gençliğin bencillikten uzaklaşarak sosyal yaşamda başkalarıyla iş birliği yaparak kazandığı bilgiyi paylaşması başarıları için önem arz ediyor. Günümüz dünyasında bireylerin bilgiye ulaşması, bilgiyi aktarmaları, bilgiyi öğrenmeleri için teknolojiden de yararlanmaları kendilerine büyük avantaj sağlamaktadır. Hem teknoloji, bilgiye kolay ve hızlı ulaşmayı sağladığı için öğrenciler bu alana daha çok ilgi duymaktadır. Öyleyse öğrenciyi büsbütün teknolojiden alıkoyup koparmaktan ziyade zararlarından koruyarak ona teknolojiyi doğru kullanabilme becerisini kazandırmak daha akıllıca olur.

Öğrenci merkezli öğretim yaklaşımını benimseyen eğitim sistemimizde, öğretmenin otoritesini sarsmamak lazımdır. İlkokuldan üniversiteye kadar tüm okullarda bu yöntemin uygulanmaya elverişli bir yaklaşım olduğu kanaatine varılmış olsa bile sınıfta öğretmenin rehber konumunda olduğu unutulmamalıdır. Aslında öğrencinin başarısı üç temel ilkeyle sağlanır. Bunlar:

  1. Öğrencinin hayrını isteyen bir öğretmen.
  2. Öğrenmeye meraklı öğrencilerin varlığı.
  3. Düzgün ve öğrenciye hitap eden bir müfredat.

Türkiye'de tüm okullarda yaygınlaştırılmaya çalışılan bu yaklaşımın başarılı olabilmesi için öncelikle uygulayıcılarla bu yaklaşımın anlamı, kuramsal dayanakları ile uygulama sürecinin tartışılması ve benimsenmesi gereklidir. Öğrenci merkezli öğretim, öğretimin odağına öğrencinin yerleştirildiği bir öğretme-öğrenme yaklaşımıdır. Bu yaklaşımda, öğrencileri özellikleri ve farklılıkları göz önünde tutularak, öğretimle ilgili işlerin karar sürecine öğrencileri de katarak ve öğrencilerin etkin olmalarını sağlayarak gerçekleştirilir.

Doğrusu öğrencilerin öğrenmeye ve ders çalışmaya ilişkin eğilimleri ya da tercihleri farklı olmaktadır. Öğrenciyi tek tip öğrenme ve düşünmeye zorlamak kesinlikle yanlıştır. Çünkü Allah(c.c) her insanı farklı yaratmıştır. Her biri birer ayrı alemdir. Öğrenme stili olarak adlandırılan bu özellikler; öğrencilerin fiziksel, duyusal ve bilişsel etkinliklerinin birleşmesiyle oluşmakta ve öğrencilere belli bir tutarlılık ve süreklilik içinde yerine getirilmektedir. Hasılı kelâm, öğrencilerin bütün bu özelliklerine göre düzenlenen öğretim yönteminde, öğrencilerin öğrenmeleri daha anlamlı ve kalıcı olur.

Sonuç olarak öğrenci merkezli öğretimde, her şeyden önce, öğrencilerin ihtiyaçları, ilgileri, yetenekleri ve öğrenme stilleri göz önüne alınır, yani öğretim bunlar üzerine kurulur. Öğrenci merkezlilik, gerçekte öğrencilerin kendilerine özgü niteliklerinin ve farklılıklarının anlaşılması için kabul görmüş bir yaklaşımdır diyebilirim.