Özgürlüğün güzelliği
Özgürlük, uğrunda ölmeye değer bir güzelliktir. Hem insanoğlu bu alemde su, ekmek ve hava kadar özgürlüğe muhtaçtır. Bunun için bu haftaki yazımı özgürlüğün güzelliğini gönüllere nakşeden bir öykü ile sürdürmek istiyorum:
Zengin bir tüccar evinde konuşkan, tatlı dilli bir papağan besliyordu. Bir gün tüccarın Hindistan'a gitmesi gerekti. Tüccar adam yol hazırlığını yaptıktan sonra, sıra ev halkıyla vedalaşmaya gelmişti. Onların isteklerini sorduktan sonra papağanı da unutmadı.
'Eee!' dedi. Söyle bakalım dudu dillim, sen neler istersin Hindistan'dan?
Papağan, Efendim! dedi. Gittiğin yerin ormanlarındaki papağanlara benim ahvalimi anlatın. Sizin özleminizle yanıp tutuşan, üstelik kafeste mahpus bir halde çile dolduran bir yakınınız var, deyin. Size selam söylüyor ve yardımınızı diliyor. Siz böyle ormanın yemyeşil dünyasında özgürce yaşarken, o dört duvar arasında tutsak, olacak şey midir, dostun dosta edeceği bu mudur?'
Tüccar; 'Söz!' İşim bitince hemcinslerini bulup bu haberini ileteceğim' dedi. Ve yollara düştü. Tüccar günler sonra Hindistan'a ulaştı. Çarşı pazarlarda alışverişini bitirdikten sonra şöyle bir dolaşmaya çıktı. Bir korulukta soluklanırken kuş sesleri duydu ve izledi. Ne görsün, papağanlar ağaç dallarında keyifli keyifli ötüşüyor. Yaklaşınca ürktüler...
'Durun!' dedi. 'Size zarar verecek değilim. Sadece konuşmak istiyorum bre dostlar!'
Papağanlar: 'Kimsin, ne istiyorsun?' diye sordular. Tüccarım ben tüccar! Buralı değilim, uzak diyarlardan geliyorum. Evimde sizin cinsinizden bir dostum var. Ondan haberler getirdim size, dinleyin...' dedi ve bir bir anlatmaya başladı.
Tüccar anlatmaz olaydı, ne görsün; bahar sarhoşluğu içinde keyifle ötüşen papağanlar haberi dinledikçe derin bir üzüntüye kapılıp, o kadar kederlendiler ki, dayanamayıp birer birer düştüler. Cansız yere serilmişlerdi.
Tüccar bu manzara karşısında üzüldü, kendi kendine, 'Ne yaptım ben? Cana kıydım.' Vakit geçirmeden kente döndü, armağanları da alarak yola çıktı.
Günler boyu yol aldıktan sonra evine ulaştı. Herkesin hediyesini verdi. Sıra papağana gelmişti. Hayvan sabırsızlık içinde çırpınıyor. Ne yaptın, gördün mü onları, ilettin mi söylediklerimi? Diye soruyordu.
Tüccar, papağana üzüntülü bir sesle gördüklerini birer birer anlattı.
'Gördüm!' dedi üzüntülü bir sesle. ‘Görmez olaydım.' Papağan iyice meraklanmıştı: 'Neden böyle söylüyorsun?' diye sordu.
'Senin...' dedi adam. 'Sözlerini nakledince kaskatı kesildiler, titremeye başladılar, çok geçmeden de düşüp öldüler birer birer...
Papağan bunu duyunca kötüleşti. Sıtmalı gibi titriyor, çırpınıyordu. Adam kaygılandı,
'Eyvah!' diye bağırdı. 'Seni de mi kaybedeceğim yoksa!' Ve kafesi açarak salıverdi papağanı.
Papağan sevinçle kanat çırparak dalları pencereye doğru sarkan ağaca kondu. 'Onlar ölerek bana özgürlüğün güzelliğini anlattılar, 'hoşça kal!' dedi ve gözden yitip gitti.
Özgürlük kolay elde edilemez. Uğrunda bedel ödemek gerektiği kadar özgürlüğü sınırlayan faktörleri de bilmek lazımdır. Ancak özgürlük bir kısım faktörlerle sınırlandırıldığı için kolay kolay elde edilemez. Bu faktörler, insanın dört zindanı olarak bilinen faktörlerdir. İnsanın özgürlüğünü belirleyen ve sınırlandıran zindanın ilki tabiattır. İkinci belirleyici faktör de tarihtir. Üçüncü 'ben'i oluşturan toplum iken dördüncüsü kişinin öz benliği olarak geçmektedir.
Dört zindanı aşamayan bireyler kendine ve topluma yabancılaşmış insanlardır. Zaten bir insanın kamil insan olabilmesi de bütün potansiyellerini ortaya koyabilmesiyle mümkündür. Özellikle tek yönlü gelişmeyle mükemmel insan olunamayacağı bir hakikattir. Ali Şeriati, insanın özgürlüğünü sınırlayan dört zindanın varlığından bunun için söz etmiştir. O, 'doğruluk, iyilik, güzellik, bilgi, sanat ve ahlakı, bu zindanı aşan kamil insanın özellikleri arasında saymaktadır.
Ölümleriyle özgürlüğün güzelliğini anlatıp tarihe can veren erlere selam olsun!..