• DOLAR 34.64
  • EURO 36.747
  • ALTIN 2905.695
  • ...

Türkiye'de uygulanan eğitim sistemi bilgi verme üzerine kurulu bir öğretim modeline dayanmaktadır. Bilgi tabi ki her zaman değerlidir, insan hayatında vazgeçilmez bir kaynak olsa da, bu bilginin güncel hayatta öğrencilerin işine yarayıp yaramadığı konusuna bakmak gerekir. Günümüz dünyasında internet teknolojisi sayesinde bilgiye ulaşmanın bir hayli kolaylaştığı biliniyor.

Ancak bu bilginin kaynağı konusunda şüpheler bulunduğu için temkinli yaklaşılmalıdır. Halbuki eğitimde bilgi aktarımından ziyade öğrencilere bilginin adresi ve kaynağının gösterilmesi daha doğrudur. Öğrenciler İnternet bilgi denizinde boğulmaya terk edilmemelidirler. Gençlere bilgi kazanma metotları öğretilerek araştırma ve uygulamaya teşvik edilmeleri daha doğru olur kanaatindeyim.

Şu hakikati de gözden ırak tutmamak gerekir: Günümüz dünyasında bilgi kazanmaktan ziyade, bilginin kaynağı ve uygulamaya dönüştürülmesi hususu daha bir önem arz etmektedir. Mesele sadece bilgi aktarmak meselesi filan değildir. Burada salt bilgi aktarımından ziyade bilgili, bilinçli ve bilge bir neslin yetişmesi hedeflenmektedir. Ancak okuyan, araştıran, düşünen, sorgulayan ve sağlıklı iletişim kuran nesillerle ilerleyebiliriz.

Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç ne güzel buyurmuşlar: "Yeryüzünün öğretmeni olmak için, gökyüzünün öğrencisi olmak gerekir." Yani, gökyüzünden gelen ilahi emir, nasihat, hakikat ve hikmetlerin barındığı Kur’an'a ve Hz. Muhammed (s.a.v)'e öğrenci olanlar bütün insanlığa ve ümmete faydalı bir birey olup hayırlı bir nesil yetiştirebilirler. Başka türlü kurtuluşu ummak laf u güzaf olur belki.

Türkiye'de eğitime verilen değer ve önem, devletin kalkınma anlayışı ile doğrudan bağlantılıdır. Peki halkı Müslüman bir ülkede kalkınma anlayışını salt teknolojik buluşlar ve altyapı yatırımları ile sınırlandırmak ne kadar doğru olur? Sizce kalkınmanın karşılığı salt sadece fabrikalar kurmak, barajlar inşa etmek, devasa bina dikmek ve yollar yapmak mıdır? Bunlar gereksizdir falan demiyorum haa, elbette bunlar gereklidir, hatta kalkınmak için bunlara gerçekten de ihtiyaç vardır, ancak bu anlayış, kalkınma kavramının belki yarısını oluşturur.

Yalnızca ekonomik temelli kalkınmanın peşine düşen, manevi kalkınmayı ihmal eden bir eğitim sisteminin tornasından çıkan nesil, iç huzuru bulamayacağı gibi psikolojik birtakım tatminsizlik ve huzursuzluklar yaşayacağı da kaçınılmazdır. Böylesi bir toplumda bilgi yönünden yeterli bireyler yetişse de, milyonlar diploma sahibi olsa dahi insani ilişkiler bakımından yıkım ve olumsuzluklar yaşanacaktır. Hem toplumun kalkınması için her şeyden önce insanın iyi bir eğitimden geçirilmesi ve yetiştirilmesi esastır. Üstelik en büyük yatırım insana yapılan yatırım değil midir?

Bir yandan insanın maddi ihtiyaçlarını karşılarken diğer yandan da insanın ve toplumun manevi ihtiyaçlarını temin etmek gerekir. Sevgi, saygı, doğruluk, emanet ve eminlik vasfının yanında, toplumun fertlerine tevazu, adalet, dayanışma gibi değerler eğitimi verilmelidir ki o toplum terakki edebilsin. Beşikten mezara kadar devam eden eğitim süreci, insanın en önemli ihtiyaçlarından biri sayılmaktadır.

Maalesef, mevcut eğitim sisteminin pratikte iyi insan yetiştirme gibi bir hedefinin olmadığı ortadadır. Bunun için çocuklar ve gençler için model olabilecek insanlar iyi belirlenmelidir. Bu iyi model insan niçin Hz. Peygamber (s. a. v) ve dostları olmasın ki? Bunu gerçekleştirmek için ciddi adımların atılıp eğitim müfredatının kavmi ve ırki hastalıklardan arındırılması iyi olmaz mı? Hatta müfredatın önemli kısmı boşaltılarak "Değerler Eğitimi" adı altında birçok duygu ve davranış kazandırma etkinlikleri için en değerli zamanlar ayrılmalıdır.

Hülasa, bu ülkenin temel sorunu sanıldığı gibi işsizlik, ekonomik problemler ve “terör” değildir, bütün problemlerin kaynağı eğitimsizliğe dayanmaktadır. Yani var olan problemler aslında eğitimsizliğin bir sonucudur diyebiliriz. Evet, bu ülkenin bir diğer sorunu eğitimsizlik ve iletişimsizliktir de. Bunun önüne geçmek için de okul eksenli değil, toplum eksenli bir eğitim modeline geçmek gerekmektedir.

Halbuki hem ailenin, hem okulun, hem de devletin iyi insan yetiştirme yönünde çabaları olmalıdır. Özellikle en büyük sorumluluk devletindir; çünkü devlet bir erktir. Bütün kurum ve kuruluşlarıyla kötülüğe savaş açmalı, insan kalitesinin yükseltilmesi için eğitime dair ciddi projeleri olmalıdır.

Zaten eğitimin en temel amacı da insan kalitesinin yükseltilmesidir. Bir toplumda bireyleri kâmil manada eğitip yetiştirmek, huzur ve refahın ilk şartıdır. Sevginin, saygının, hoşgörünün, adalet, ilkeli olma, dayanışma ve vefanın olmadığı yerde huzur ve kalkınma olsa ne değişir?...

( Devam edecek...)