Aldatan Dünya (3)
Kur'an-ı Kerim'e müracaat ettiğimde, gerek dünya hayatı ve gerekse dünya hayatını tercih edenler hakkında yirmi beş, hatta daha fazla ayete rastladım.. Dikkatle ayetler tetkik edilirse belki bu konuyla alakalı başka ayetlerle de karşılaşılacaktır. Ben bu kadarını sayabildim. Bunlardan hususen Al-i İmran suresinin 185.ayetinin son kısmında "...Dünya hayatı, aldatıcı bir metadan başka bir şey değildir" denilmiştir. Yine bir diğer ayeti kerimede,"...Dünya geçimliği azdır. Ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan kimse için daha hayırlıdır..." ( Nisa: 77) buyrularak dünya hayatı ve ahiret hayatının bir karşılaştırılması yapılmıştır.
Ayrıca "Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hala akıllanmayacak mısınız?" ( Enam: 32) gibi ayetlerin içeriği de, elhak birçok hakikat ve hikmeti barındırmaktadır. Hepsini zikretmeye kalksak, doğrusu buna ne imkânımız var ne de bize ayrılan bu köşe el vermektedir. Bunun için birkaçını zikretmekle yetinelim.
"Dünya hayatının örneği, ancak gökten indirdiğimiz, onunla insanların ve hayvanların yediği yeryüzünün bitkisi karışmış olan bir su gibidir. Öyle ki yer, güzelliğini takınıp süslendiği ve ahalisi de gerçekten ona güç yetirdiklerini sanmışlarken (işte tam bu sırada) gece veya gündüz ona emrimiz gelmiştir de, dün sanki hiç bir zenginliği yokmuş gibi, onu kökünden biçilip atılmış bir durumda kılmışız. Düşünen bir topluluk için biz ayetleri böyle birer birer açıklarız." ( Yunus: 24)
Büyük mütefekkir, müfessir, ilim ve mücadele adamı olan Ebu'l Âla el Mevdudi, bu ayeti şöyle açıklamaktadır:
'Bu mesel, bu dünyada görünürdeki başarılarına bakıp, ahireti bütünüyle unutanlara bir uyarı anlamı taşır. Bu tipler, ekinlerinin olgun ve bereketli olduğunu, onu biçebileceklerini ve hasat sonu mutlu olacaklarını zanneden toprak sahiplerine benzetilmiştir. Bu toprak sahipleri ki, olgun ürünlerinin yakında tadına bakabileceklerinden emin biçimde, Allah'ın ürünlerini ve büyük umutlarını tahrip edici emrinin farkında bile değildirler. Tıpkı bunun gibi, ahiret hayatı için hazırlık yapmayanlar da, bu dünya lezzetleri uğruna irtikap ettiklerinin karşılığını öte dünyada bir felaket olarak bulacaklardır. Tıpkı hasadından emin olunan olgun ürünün aniden bir felakete duçar oluvermesi gibi...'
Elhasıl, dünyaya aldanan biz biçarelerin zavallılık ve acizliğini, Hz. Ali (r.a), hikmetli ve beliğ sözleriyle gözlerimizde resmedip gönlümüze nakşediyor adeta. İlmin kapısı ve Hayber'in fatihi İmam Ali, sözlerinin devamında şöyle buyurmaktadır: "Kimdir bizden daha kuvvetli! Diyenlerden öğüt alın. Çünkü istemedikleri bineklere bindirilerek kabirlerine indirildiler onlar. Konuklarına çağrılmadan mezarlarına kondular o biçareler. Kerpiç parçalarıyla yapıldı kabirleri, çürüdü toprak oldu kefenleri ve çürümüş komşuları oldu. Öyle bir komşu kesildiler ki çağırana gidemezler artık onlar. Düştükleri zilleti gideremezler artık, feryat edene aldırış bile edemezler.
Üstlerine yağmur yağsa ferahlanamazlar, kıtlık gelip çatsa ümitsizliğe düşmezler. Görünüşte bir topluluktur onlar, ama yapayalnızlar. Birbirlerine komşu olmuşlardır, fakat birbirlerinden ayrılmış ve uzaklaşmışlardır. Birbirlerine yakındırlar, akraba olmuşlardır, ancak birbirlerini dolaşamaz haldedirler. Birbirlerinin hallerini hatırlarını sormazlar. Hem kinleri yitmiş, halim selim olmuş kişilerdir onlar, zira hasretleri ölmüş ve bilgisizdirler.
Ne zararlarından korkulur onların, ne kötülüklerini gidermek için bir şey düşünülür haklarında. Yerin üstünü bırakmışlar, karanlığa varmışlardır. Geniş yeryüzünü bırakmışlar, daracık bir yere sığınmışlardır. Ehillerinden, hayallerinden ayrılmışlar ve garip olmuşlardır onlar. Üstelik ayakları yalın ve bedenleri çıplak... Dünyadan amelleriyle ayrılmışlardır ancak. Ebedi hayat yurduna göçmüşler, orayı mekân tutup dikmişlerdir sancak."
Nitekim gün gelecek noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah (c. c)'ın; "Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, bizim üzerimizde bir va'ddır. Hiç şüphesiz, biz (bunu) yapacak olanız.” (Enbiya: 104) ilahi fermanına teslim olacaksınız vesselam!