Aldatan dünya (2)
Bir önceki köşe yazımda Hz. Ali'nin dünyaya dair sözlerini yazımın konusu olarak seçmiştim. Bu haftaki yazımı da aynı konuya devam ederek sürdürmek istiyorum. Dünya; yakın olmak anlamına gelen dünüv kökünden türemiş en yakın anlamındaki ednâ kelimesinin müennesi (dişili) olup, canlıların üzerinde yaşamış olduğu gezegen, yer küre demektir. Bir terim olarak, insanın ölmeden önceki hayatı, bu hayattayken ilişki içinde bulunduğu varlıklar ve bu varlıklarla ilgili eğilimleri, tutum ve davranışları anlamına gelir.
Kur'an'da yeryüzü için arz kelimesi kullanılırken, içinde yaşadığımız hayata da,"el-hayâtü'd- dünya (yakın dünya)" adı verilmiştir. Kur'an'da yeryüzü ismi coğrafi, dünya ise dini ve ahlâkî bir terim olarak kullanılmıştır. Kur'an'ın yanlış anlaşılan ve başka tarafa çekilebilen kavramlarından bir tanesi de "dünya" kelimesidir. "Dünyâ" bir sıfat olmasına rağmen, üzerinde yaşadığımız yerkürenin ismi olarak algılanmıştır. Bu yanlış algılama, İslâm'ın dünya hayatına getirdiği tanım ve ölçünün yanlış anlaşılmasına yol açmıştır.
Buradan hareketle, İslâm dininin üzerinde yaşadığımız dünyayı kötülediği sanılmış, bu dünyadan yüz çevirmenin fazilet ve terakki sebebi olacağı yanılgısına ve yanlışlığına düşülmüştür. 'Dünya' kelimesi ise, yeryüzünde yaşanan hayatın basitliğini, değersizliğini, geçiciliğini ifade eden dinî ve ahlâkî bir anlam kazanmıştır. 'Dünya' kelimesi ile aslında burada yaşanılan hayat anlayışı kötülenmiş, hafife alınmış, bununla da yerküresi değil; ebedi âlemi ıskalayan, âhireti hesaba katmayan yaşama zihniyeti tenkit edilmiştir.
Şüphesiz yerküre ile onun üzerinde yaşanan hayat arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Bu ilişkiden dolayı 'dünya' kelimesi zaman içerisinde üzerinde yaşadığımız gezegenin adı olarak da kullanılmaya başlanmıştır. Yaşanılan hayat ile yeryüzü arasında yakın bir ilişki bulunduğundan bu kavram zamanla anlam kaymasına uğramış, dünya denilince de haliyle yerküre anlaşılır olmuştur. Halbuki Kur'an, 'dünya' kelimesini; kişiyi Allah'tan uzaklaştıran iğreti, âdi, sefil bir hayatın karşılığı olarak kullanmaktadır. İşte tam da burada, İmam Ali (k.v)'nin kast ettiği dünya, üzerinde yaşadığımız dünya değil, belki ebedi alem kaygısını geri planda tutan ve ahireti öteleyen bir dünyadır.
Hz. Ali sözlerinin devamında; "Sizden önce uzun ömür sürenlerin, eserleri kalanların, boyuna olmayacak ümitlere düşenlerin, yardımcıları hazır duranların, orduları çok olanların yurtlarında değil misiniz ki? Onlar da dünyaya taptılar, hem de nasıl taptılar? Dinlerini terk edip dünyayı aldılar. Konaklayacakları yere götürmek üzere yolluk almadan, o güç yolları belleri aşacak bineklere binmeden göçüp gidiverdiler. Dünyanın onlarla bir hoşça konuşup dostluk kurduğunu duydunuz mu hiç? Hayır, aksine onları kötü olaylara uğrattı, hayatlarını yıprattı, yüzüstü yere attı onları. Ayaklarının altında ezdi, bitirdi onları, onlara ancak ölümüne yardım etti dünya.
Sonunda da ebedi olarak ondan ayrılıp gittikleri çağda, ona uyanları onu seçenleri tanımadığını, ona dayananları bilmediğini gördünüz mutlaka. Açlıktan, azıksızlıktan başka bir yolluk mu verdi onlara? Darlıktan başka bir yere mi indirdi onları? Yoksa karanlıklardan başka bir ışıklı yere mi kondurdu onları? Peki, bu dünyayı bunun için mi seçmektesiniz? Bundan dolayı mı gönlünüzü ona vermektesiniz, ona inanmaktasınız, ona sarılmaktasınız. Bilin, bilirsiniz de onu bırakıp gideceksiniz, oradan göçeceksiniz.
( Devam edecek...)