Sabah yakın değil mi?
Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!
Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!
'Yandık! 'diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!
Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında
Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında
Merhum Kur'an şairi Muhammed Akif'in söylediği gibi bu kasvetli gecelerin sabahı ve biçarelerin felahı yakın değil midir? Duaların icabet bulup zindan kapılarının biçarelere aralandığı, Yusufi kokuların estiği vuslat vakti gelmedi mi? Bu uğursuz gecenin, zindan kapılarındaki çilenin son bulması ve annelerin yüreğindeki yangın yerinin gül bahçesine döndürüleceği baharlar yakın değil midir.
Dualar ve yakarışlarla hali pür melalimizi tıpkı Yakub (a. s) misali Allah'a arz ederek tez zamanda Yusuflarımızı bize bahşetmesi için niyazda bulunsak olmaz mı? Ne de olsa O'ndan ümit kesilmez. Hem bu yolda ümidini kaybeden her şeyini kaybetmez mi? Madem hakikat böyledir, öyleyse bu yolda gevşemek ve üzülmek yok. Gül benizli Yusuf'um, siz içeriden, Yakuplar da dışarıdan dualarıyla zorlasın zindan kapılarını. Üzülmeyin, hem "Gecenin en koyu anı, sabahın en yakın olduğu an değil midir?"
Allah'ın fetih ve yardımının geldiği ve Rabbimizi hamd ile tesbih edip şükür secdesinde bulunacağımız günler yakın değil midir? Hakeza birçok İslam beldesinde çeyrek asırdır zindanları boylamış Yusuflarımızın gömleğinin arkadan yırtıldığı hakikatinin idarecilerce bilindiği günler yakın değil midir? Hem yed-i beyda ülkesinde cuntacı firavunların ihanet ve kumpaslarıyla zindanlarda çile çeken Musa (a.s)'ın varisi Mursilerin, Biltacilerin, Muhammed Bedii ve benzeri binlerce ihvan mensubu kardeşimizin felaha ereceği sabah yakın değil midir?
Yusuf'um, Allah(c.c) sizi biliyor ve görüyor. Hani Resulullah'a gelen vahiy bir süre kesilmiş ve O, bu duruma çok üzülmüş ve perişan olmuştu ya. Allah'ın kendisine darıldığını, terk ettiğini sanıyor ve kusurun kendisinde olduğunu varsayarak vahyin kesilmiş olmasından korkuyordu. Bunun üzerine Duha Suresi nazil olmuştu.
"Rabbin seni terk etmedi ve darılmadı. Gerçekten sonraki (ahiret ) ise, senin için evvelkinden (dünyadan) daha hayırlıdır. Elbet Rabbin sana verecek, böylece sen hoşnut olacaksın." (Duha:3-5.)
Küfür ile imanın mücadele ettiği bir dönemde, gücünü Allah'tan (c.c) alan Hz. Muhammed (s.a.v) için vahyin kesilmesi, O'nun yapayalnız kalması demekti. Üstelik düşmanlarının şamataları, O'nun üzüntüsünü bir kat daha artırıyordu.
Allah, öyle bir zamanda Resulullah'a vermiştir ki, her taraftan İslam'ı yok etmek için fitne rüzgarları esiyordu. Yani şartlar aleyhte gibi seyrediyordu. Müslümanlar Mekke'de bir avuçtu. Görünüşte, o dönemde Resulullah'ın bir avuç Müslümanla muzaffer olmasına küçük bir ihtimal bile yoktu. Tam o sırada Allah (c.c), Resulüne: "Perişan olmayın, üzülmeyin. Başlangıçtaki zorluktan sonra gelen günler daha iyi olacaktır. Üstelik senin gücün, izzetin, şerefin ve kıymetin artacaktır. Tesir ve nüfuzun yayılacaktır. Bu va'd sadece bu dünya ile sınırlı değildir. Ahirette de senin mertebe ve derecen yükselecektir.''
Allah, Resulüne çok yakında vereceğini ve O'nun memnun kalacağını vadetmiştir. Bu va'd, Rasulullah'ın hayatında bile gerçekleşmiştir. İnşallah Allah'ı (cc) seven ve Resulullah'a ittiba eden kardeşlerimiz de bu dünyada zaferi tadacaklardır.
Arabistan'ın güney sahilinden, kuzeyde Roma İmparatorluğu'nun Şam vilayetine ve Fars imparatorluğunun Irak sınırına kadar; doğuda Fars Körfezi'nden, batıda Kızıldeniz'e kadar olan bütün topraklar ilk defa bir kanun ve yönetime tabi olmuştur. Hangi güç İslam'a karşı çıkmışsa parçalanmıştır. ''Kelime-i Tevhid" sözü her yerde yankılanmıştır.
Gün geldi o bölgedeki insanlar İslam'a boyun eğmekle kalmadılar, aynı zamanda O'na gönülden de bağlanmışlardı. İtikad, ahlak ve amelde büyük bir inkılap meydana gelmişti.
Bütün insanlık tarihinde, cehalete batmış bir kavmi 23 senede bu kadar kısa zamanda değiştiren; Asya, Afrika ve Avrupa'nın büyük bir kısmında yayılan, hâkim olan, dünyanın her köşesinde varlığını hissettiren Hz Muhammed (s.a.v)'in bu hareketine benzer bir hareket gösterilebilir mi?
Yusuf'um, bütün bunlar Allah'ın, Resul'üne bu dünyada verdiği güzellikler, nimetlerdir. Ahirette verilecek nimetleri tasavvur etmek mümkün bile değildir. Allah iman edenlerin dostudur. Onları karanlıktan nura elbette ki çıkaracaktır.