• DOLAR 34.594
  • EURO 36.723
  • ALTIN 2903.776
  • ...

Sözde müttefikimiz ABD ile ilişkilerimizin eskisi gibi al gülüm ver gülüm(!) kıvamında tekrar başlamış olması doğrusu kanımıza dokunmaktadır. Çok değil daha dün, Rahip Brunson'un ev hapsi bahane edilerek doların ateşinin harlandığı ve ekonomik ambargoyla terbiye edilmeye (!) çalışıldığımız süreç halen tazeliğini korumaya devam etmektedir. Müttefikimiz ABD'nin elini sıkıp gönderdiğimiz papaza bedel olarak oradaki papazı alamayışımıza da şimdilik bir 'la havle' çekip teselli bulmaya çalışmaktayız.

Bindiğimiz geminin su almasını istemeyen ve dahası bu geminin güvenli bir limana demirlemesini arzulayan biri olarak diyorum ki; müttefikimiz dediğiniz ABD gerçekten zehirli bir yılan gibidir. Bu zalim, gölgesi bir an dahi üzerimizden eksik olmayan sömürgeci ortağımız, bulduğu her fırsatta en sadık bendesini dahi feda etmekten kaçınmayacaktır. Hal böyle iken yılanla iş tutulup aynı çuvala girip çıkmanın vahametini varın siz hesaplayın.

ABD için varsayımlardan yola çıkarak konuşmadığımızı, söylentilerle hükme varmadığımızı, öyle kaynağı belirsiz, yalan/yanlış, kanıtlanmayan ve kulaktan dolma bilgilerle hareket etmediğimiz bilinmektedir. Allah aşkına müttefikimiz dediğiniz devlet, senin düşmanın PKK/ YPG'ye binlerce tır silah göndererek sana karşı savaştırıp kendisi için ölmesini sağlamıyor mu? Buna karşın sen düşmanının dostuyla saf tutup kendince düşmanını bertaraf etmeye çalışıyorsun. Doğrusu bu kadarı da safdillik olmaz mı? Adama sormazlar mı; hey dostum bu ne perhiz, bu ne lahana turşusudur yediğin?

Bu olgu karşısında, birileri biz devlet yönetiyoruz, buna aklımızın yetmediğini ve bu müttefikliğin altında devletin âli menfaatlerinin yattığını söyleyeceğini de tahmin etmiyor değilim. Endişelerimizi dile getirirken niyetimiz bağcıyı dövmek değil, üzüm yemektir. Her meselede olduğu gibi bu meselede de hislerimizle değil aklımızla karar vermenin daha doğru olacağı kanaatini taşımaktayım. Unutulmamalıdır ki, yeryüzünün en büyük şeytanı ABD'dir ve bu şeytana da asla güvenilmez. Bu konuda  dünyadaki tüm mazlumların müttefik olduğu da inkâr edilemez.

Öyle ise büyük şeytanın şerrinden emin olmak için, her Müslüman'ın gece yatarken ve sabah kalkarken istiâzede bulunup Allah'a sığınması elzemdir diyorum. Çünkü Yemen, Afganistan, Suriye, Filistin ve benzeri coğrafyalarda ümmetin bir sabah bombalar ya da füzelerle uyanmayacağını ve evlerinin başlarına yıkılmayacağını kim garanti edebilir?

Biz Müslümanız, bizim dezenformasyonla, varsayımlarla ve kanıtlanmamış hayali fikirlerle işimiz olmaz. Sosyal medya ve kitle iletişim araçlarının rüzgarına kapılıp bilgi kirliliği denizinde boğulanlara diyoruz ki; olgu ve algı farklı şeylerdir. Birileri ön yargılarını devreye sokup olmamış ve kanıtlanmamış bir şeyi doğru kabul edip inansa da bilin ki durum farklıdır. Burada algılar etkilendiği için kişinin hoşuna giden ve inanmak istediği şeyleri gerçek gibi kabul edebilir.

ABD'nin bir haydut devlet olduğunu, girdiği her İslam Ülkesinde talan ve kıyımlarda bulunduğunu söylemek için şahide gerek var mıdır? Dahası görünen köy kılavuz ister mi? Bunu söylerken ABD için tahminlerde bulunmadığımızı her halde sizler de biliyorsunuzdur. Büyük şeytan hakkındaki bilgilerimizin bir iddiadan öte, sorgulanmış ve ispatlanmış bilgiler olduğu konusunda da Müslümanlar olarak müttefikiz. 

Şimdi Suudi Amerikan'ın Yemenli mazlumları üç yıldan bu yana bombalayıp milyonlarca Müslüman'ı perişan edip binlercesini katlettiğini ve Cemal Kaşıkçı gibi muhalif bir gazeteciyi başkonsolosluğunda boğup cesedini parçalara ayırarak yok ettiğini söylemek için şahide gerek var mıdır? Terörist israil'in Filistinlileri bombaladığını ve özellikle Gazzeli Müslümanları ablukaya alarak onları açlığa ve ilaçsızlığa mahkûm ettiği bir iddia mıdır? Ya da ABD'nin yeryüzünün jandarmalığına soyunduğunu ve İslam Dünyasının kanını bir vampir gibi emdiğini söylemek için ispat mı gerekir?  Saydığımız zulümler bir iddia değildir ki ispat yükümlülüğümüz bulunsun.

Elhasıl emir tahtında bulunan idarecilerimizin, kendi halklarının ve ümmetin menfaatini gözetmesi ve öncelemesi gerekmektedir. Devletlerarası ilişkilerde devletin âli menfaatlerinden ziyade halkların da menfaat ve hakkının gözetilmesi esastır. Atılan her yanlış adım ve verilen her siyasi karara karşın, bunu bir ego savaşına dönüştürmeden tez zamanda bu hatadan vazgeçmenin yolu aranmalıdır. Muhalefet pozisyonundaki siyasi partiler de, yalan ve inkâr yöntemine başvurmadan hakikatin ortaya çıkarılması için mücadele etmeli ve motivasyonlarını bunun için kullanmalıdırlar.