Sıla-ı Rahim meselesine bir bakış
Allah(c.c) Kur'an-ı Kerim'de dengeli ve sağlıklı bir toplumun dayanağını teşkil eden üç önemli şeyden birinin de sıla- ı rahim olduğunu zikretmektedir. Bu, kişinin akrabalarına sadece iyi davranması, onların acılarını ve mutluluklarını paylaşması ve onlara kanuni sınırlar içinde yardım etmesi anlamına gelmez. Aynı zamanda kişinin servetini de imkânları ölçüsünde ve akrabalarının ihtiyaçlarına göre onlarla paylaşmasıdır.
Burada, gerekli imkânlara sahip herkesin, kendi ailesinin haklarının yanı sıra akrabalarının payının da gerçek ve Kur'an'i bir hak olduğunu kabul etmesi gerektiği emredilmektedir. İlahi kanun ailede zengin olan her bireyi, fakir akrabalarının ihtiyaçlarını karşılamakla sorumlu tutmaktadır. Kapitalist batı toplumlarında insani ilişkiler karşılıklı çıkar esaslarına dayalı olduğu için, yapılan her yardımdan kişiyi minnet altında bırakmak amacı güdülmektedir. Kur'an'ın kastettiği vermek, fayda ummadan karşılıksız sırf Allah rızası gözetilerek yapılan bir vermedir.
Akraba ilişkileri anlamına gelen "sıla-i rahim" kavramı ile akrabalar kastedilmektedir. Birçok ayet ve hadiste akrabalarla insani, ahlâki ve sosyal ilişkilerin sürdürülmesi ve onların haklarının gözetilmesi emredilmektedir.
"...Kendisi adına birbirinizden istekte bulunduğunuz zaman Allah'a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının..." ( Nisa:1)
Vahşi, doymak bilmez kapitalist sistemin 'alta kalanın canı çıksın' batıl düşüncesini kırmak için Kur'an'a sarılmak ve Hz. Peygamber (s.a.v)'in tavsiyelerine uymak biz Müslümanların'ın esas gayesi olmalıdır. İnsani ilişkilerin maddi çıkarlar üzerine bina edildiği ve sürdürüldüğü, merhamet, vefa ve Allah rızasının gözetilmediği zalim bir sistemde, haliyle akraba hukuku da güme gitmiş olmaktadır.
Hâlbuki akrabayı ziyaret etmek, onlara maddi ve manevi yardımda bulunmak, neşeli ve sevinçli günlerinde yanlarında olmak; ayrıca fiili ve sözlü olarak onlara her hangi bir zarar vermemek ve dargın durmamak Kur'an'da emredilen bir ameldir. İslam hukukunda akrabalık ilişkilerini sürdürmek farz, bu ilişkileri koparmak ise haram olarak addedilmiştir.
Adalet, ihsan ve sıla-i rahimin önemsenmediği bir toplum için mutlu ve dengeli olduğu söylenemez. Bu güzel erdemlerden yoksun bir toplumun fertlerinin, şuur kaybettirici nesnelere sığınması ve haramlar deryasında yüzmesini kim neyle tarif edecektir? Adalet, ihsan ve merhamet duygusundan yoksun batı toplumu, aşırı tüketici bir nesil yetiştirmektedir. Aşırı savurganlık ve israfın had safhada olduğu, ihtiyaç olmayan şeylerin ihtiyaç addedildiği fantezi istekler yüzünden insanlar mağdur olup sıla- i rahim vazifesini de ifa edemez hale düşmektedir.
Kapitalist batı toplumlarına özenip mülkün tasarrufunu kendimizde görme hatasına düştüğümüz gün yardımlaşma ve paylaşma erdemlerimizi de kaybettik. Hakeza sömürgeci batı dünyasının bizlere dayattığı hayat tarzında amaç, gündüz kazandığımızı geceleyin ahlâksızca harcamaktan haz alan bir nesil yetiştirmektir. Egoist, bencil ve hedonist (hazcı) gençlik, onun hayatını istila eden sululuk, seviyesizlik, hedefsizlik, cinsiyet, aşk, çıplaklık ve diğer benzeri cinnet türleriyle ateşten dolu bir yarın kenarına savrulmuş olacaktır.
Hırsızlık, gasp ve arsızlığın normalleştiği ve sıradanlık kazandığı bir toplumda ne adalet, ne ihsan, ne de sıla-i rahim ilkesi rağbet bulamayacağı için, artık orada ne akrabanın, ne de bir başkasının hakkı gözetilmemektedir. Gözetilen tek şey, kişinin çıkarı ve menfaati olacaktır.
Oysa ki Allah, yakınlara vermeyi emreder...