Feraset bakış açısı ilişkisi
Resul-ü Ekrem(s. a. v ) "Mü'minin ferasetinden korkun, zira o Allah'ın nuru ile bakar." buyurmuş: Bugünkü yazımın konusunu kerem ve şeref sahibi nebinin bu şerefli sözünün ekseninde şekillendirmek istiyorum.
Olumsuzu önceleyerek soruyu tersinden soralım: Sizce feraset, kehanette bulunmak ya da fala bakmak mıdır? Müneccimlikte bulunup geleceğe dair bir takım tahminlerde bulunmak mıdır? Bunların hiçbirisi doğru olmadığına göre ya nedir feraset?
Feraset; Bir şeyi anlama, sezme kabiliyetidir. Hakla batılı, doğruyla eğriyi, sıddıklar ile kazipleri birbirinden ayırt etme şuurunu kazanabilmektir. Ebu Bekir (r.a.)'ce bir bakış açısına sahip olup emin ve sıddık insanların safında yer almak ve haktan yana tercihini kullanabilmektir.
Dünyada vuku bulan hadiselerin seyrini takip ederken, ümmetin maslahatını gözeterek doğru bir çıkarımda bulunmak ve doğru tarafta durabilmektir feraset. Dahası dünya gündemini iyi okuyabilmek, tarihi hadiselere, eşyaya ve insana Kur'an perspektifinden bakabilmek de bir çeşit feraset sayılmaktadır.
At gözlüğünü takıp hayata tek düze bakmak insanoğluna sağlıklı bir bakış açısı kazandırmaz. Açıyı geniş tutup uzağı görebilmek her halde feraset ve dirayet ehli insanların kârı olsa gerek. Ancak bakarken esas olan cama değil, camdan bakabilmektir. Cama bakan camdaki isleri, camdan bakan dışarıdaki güzel işleri görür. Doğrusu İslam davası cama değil, camdan bakmayı gerektirir.
Ön yargılarından beslenen kişi bakış açısını zor değiştirir. Habbeyi kubbe, deveyi pire yapanların algılarında ve bakış açılarında problem vardır. Haliyle yanlış algılar, insanı yanlış yargılara götürür. İnsan, hakikatleri doğru algılayıp uygulamakla mükelleftir.
At gözlüğü takıp üstünkörü hareket edenlerle bir işimiz olmaz. Ferasetten yoksun böylesi tiplerin dünyaları küçük olduğu kadar, bakış açıları dardır. Böylelerinin, Allah'ın ayetlerini bütüncül bir bakış açısıyla okumadıkları gibi, ayetleri parça parça okuyup hesaplarına geldiği gibi de yorumladıkları bilinmektedir. Zihinsel karmaşanın içinde sağa sola yalpalayan, sözüm ona algı körlüğü yaşayan bu zevatın, algı yöneticileri tarafından kullanılmaya çokça müsait olduklarını söylemeden de geçemeyeceğim.
Ferasetten yoksun yığınların, kimi zaman sürü mantığıyla hareket edip uçurumdan atlayarak intihar ettiklerine şahit olmaktayız. Kararsız oldukları için, bunların yarın hangi limana demir atacakları da belli olmaz. Tercihlerini belirleme hususunda çoğu kez, ahiretlerini berbat etmekten dahi çekinmemektedirler.
Şu halde feraset nasıl kazanılır? Fikrimizi, zikrimizi güzelleştirerek ve Kur'an'ın ahlâkıyla ahlaklanarak kazanılır feraset. Allah (c.c), O'nun nuruyla bakıp görenlere ferasetli bakış açısını nasip eder. Feraset sahibi bir mümin güzel görüp güzel düşündüğü için hayatından lezzet almakta.
Feraset; dostu düşmanı bilmek, mümini, kâfiri, nifak ile fırsat ehlini tanımak ve onların desiselerinden emin olmaktır. Allah yolunda insanların eliyle ezaya uğradığında, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi sayarak Allah yolunda cihad edenleri yüzüstü bırakıp kaçanlardan beri olmaktır feraset.
Allah(c.c)'ın yardımı ile müminler dar geçitleri aşıp düzlüğe çıktıklarında, yeminle "Vallahi biz de sizinle beraber değil miydik?" sözleriyle inandırıcı olmaya çalışıp ganimet için koşuşturan münafıkları ve fırsatçıları tanıyabilmektir feraset.
Allah'ın nuruyla bakıp ferasetle hareket edenlere selam olsun!...