• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.89
  • ...

21. yy yeni siyasal sistemin oluşum sancılarıyla başladı. 1615 vestfilya düzeni batı merkezli uluslararası siyasal sistemi takriben dört asır boyunca taşımış ancak 21. yy ile başlayan “sistematik kaostan” dolayı yerini yeni bir düzene bırakmak zorunda kalmıştır.

Kurulma aşaması oldukça uzun geçeceğe benzeyen yeni düzenin temel perspektifiniLordPalmerston`un şu tarihi tespitiyle izah etmek mümkündür. “Ortadoğu boyunca aile hanedanlıkları üzerinden sürdürülen çekişmeler “hanedanların çıkarları” bağlamında değerlendirilir.”

Son yıllarda tüm dünyada yaygınlaşan pragmatist siyaset küresel güçlerden lokal örgütlere her aşamada gittikçe keskinleşen bir çizgi izlerken bu “herkesin herkesle savaşması” olarak tahkir görüyor.

Yeni düzende uluslararası sistem, “Çok kutupluluk” üzerine inşa edilen çok boyutlu, çok manevralı ve çok değişkenli stratejilerin sahaya sürüldüğü geniş bir satranç tahtası gibidir. Her ülke ve her örgüt azami çıkarı için evrensel ilke ve değerlerden ödün verecek hale gelmiştir. Normal şartlarda devletlerin kısa ve orta vadeli projeksiyonları belli ilkeler dâhilinde ilan edilir. Ancak son dönemlerde girilen yeni süreçte devletlerin nerdeyse günlük planlamalar yaptıkları ve opsiyonlarını çeşitlendirdikleri görülüyor. Aslında bu durum siyaset yapmanın zorlaştığına da alamettir.

Küresel güçlerin kendi aralarındaki çatışmalarının manevra boşluklarından istifade eden İslam ülkeleri statik akılla ömürlerini uzatmaya çalışırken birlikte hareket edemedikleri (!?) için büyük güçlerin oyun alanları haline gelmekten kurtulamıyorlar.

İslam coğrafyasındaki ülkeler ve irili ufaklı örgütler birbirlerini büyük güçlerle iş tutmakla itham edip zaman kaybederken büyük güçlerin bu tür tartışmalardan uzak durduklarını fark etmiyorlar. Onlar maksimum kârları neredeyse dümeni oraya kırıyorlar. Bu konuda kimseye hesap vermedikleri gibi ahlakiyatçı davranmaktan da geri durmuyorlar.

Yeni sistemin uygulanma şeklinden anlaşılan o ki; İslam dünyası “çıkarcı siyasetin” merkezine etnik ve mezhebi endişelerini yerleştirerek sadece İslam düşmanı olan büyük güçlerle ittifak kurulabileceği zehabına kapılmıştır. Oysa ümmetin total menfaati veya hiç olmazsa mazlum coğrafyamızın salahiyeti düşünülerek hareket edilse; bölge ülkeleri kendilerine ait bir güçlü mekanizmalar oluşturup sürünmekten kurtularak, daha etkili olabilirler.