• DOLAR 34.611
  • EURO 36.343
  • ALTIN 2925.078
  • ...

Bölgede ilginç gelişmelerin hızına yetişilmiyor.

Bir yandan siyonist işgal rejimi yetkililerinin ağızlarındaki baklayı çıkarmaya başlaması öte yandan YPG/PKK’nin Washington temsilcisinin dile getirdiği endişeler, önümüzdeki süreçte yaşanacakları özetler gibi.

Siyonistlerin Ortadoğu’daki geniş ve dört ülke sınırında kalan Kürd nüfusuna olan ilgisi yeni değil.

Siyonist işgal ordusu ve MOSSAD’ın 1960'larda ve 70'lerde Şah idaresindeki İran'la işbirliği yaparak Irak hükümetine karşı Kuzey Irak’taki Kürtlerle ilgili uzun vadeli hesapları kapsamında bazı destekler sunduğu biliniyor.

60 ve 70’lerde başlayan bu ilişki ağı zamanla yerini siyasi ve askeri kompleks ilişkiler ağına bıraktı haliyle.

Ancak siyonist işgal rejiminin PKK/YPG ile olan ilişkisi tamamıyla organik ve stratejik güvenlik ilişkisine dönüşmüş durumda.

Öyle ki; başta terörist Netanyahu olmak üzere defalardır üst üste hiç çekinmeden Kürtler konusunu açarak çok önemli vurgular yapmaktalar.

Hatırlanacağı üzere Netanyahu kısa bir süre önce “Ortadoğu’da Kürtler dışında önümüze çıkan herkesi ezip geçeceğiz!” şeklinde oldukça manidar bir açıklama yapmıştı.

Şimdi de işgal rejiminin sözde yeni Dışişleri Bakanı Gideon Moshe Sa'ar, görevi devralması münasebetiyle düzenlenen törende, ağzındaki baklayı çıkararak asıl hedeflerini ifşa etti.

Orta Doğu'daki Kürt ve Dürzi azınlıklarla ilgili sözde ittifak vizyonunu ortaya koyan Saar, "bölgedeki azınlıkların bir arada kalması" gerektiğini söylüyor.

Sa’ar, “Kürt halkı büyük bir ulus, siyasi bağımsızlığı olmayan büyük uluslardan biri” deyip şöyle ekliyor: “Onlar bizim doğal müttefikimizdir.”

Kürtleri "İran ve Türk baskısının kurbanları" olarak nitelendiren Sa’ar, israilin “onlara ulaşması ve onlarla bağlarımızı güçlendirmesi gerektiğini” ifade ediyor.

Sa’ar ayrıca Suriye ve Lübnan'daki Dürzi azınlıklara olası ortaklar olarak işaret ederken, "her zaman azınlık olacağımız bir bölgede doğal ittifakların diğer azınlıklarla olacağını anlayın" diyor.

"Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkeleriyle yapılacak anlaşmalarla birlikte şekillenmesi gerektiğini, HAMAS ve Hizbullah'a karşı yürütülen savaşlardan sonra bunun daha kolay başarılabileceğini" söylüyor.

Terörist Sa’ar’ın baklasına bir mim koyup, PKK’nin korkusuna ve sebeplerine bakalım.

Aşırı muhafazakar ve Cumhuriyetçi Kevin Robers’in başkanlığını yaptığı Herritage Vakfı, Cumhuriyetçiler için fikir motoru görevi görüyor.

Vakfın hazırladığı yaklaşık 900 sayfalık raporda alenen Küreselcilere, ABD’li seçkinlere ve sermaye sahibi siyonistlere cephe açılıyor.

Trump’ın Başkan yardımcısı J. D. Vance, Kevin Roberts’in kitabına yazdığı önsözde: “artık arabaları çembere almanın ve tüfekleri doldurmanın vakti gelmiştir” diyor ve Roberts’in “seçkinleri yakalım!” fikri için de “önümüzdeki mücadeleler için olmazsa olmaz bir silah” diyerek aslında Cumhuriyetçi kadronun ‘Project 2025’ isimli büyük projesinin uzanacağı noktaları işaret ediyor.

Herritage’nin ileri sürdüğü fikirlerde ve hazırladığı raporda Türkiye ve Kürt meselesi de bulunuyor.

Raporda, Türkiye’nin Batı Bloğunda tutulması gerektiği ve NATO çeperinde olmasının önemine atıfla, PKK/YPG ile ilgili olarak Türkiye’nin tezlerinin dikkate alınması gerektiği belirtiliyor.

İşin bu noktasında YPG’nin Washington temsilcisinin vurguladığı “Trump yönetiminden endişeliyiz!” açıklamasındaki gerekçe daha iyi anlaşılıyor.

Washington’daki havayı ve Cumhuriyetçilerin ezici bir rekorla rövanş almalarının ne anlama geldiğini yerinde okuyan PKK temsilcisinin endişeli olmasından daha doğal ne olabilir ki?

O da çok iyi biliyor ki; Türkiye’nin bir süredir Suriye’nin kuzeyine düzenlemeyi düşündüğü operasyon için uygun siyasi ortamı kollaması Trump ve ekibinin işbaşı yapmasından sonra daha farklı boyutlara ulaşabilir.

Tabi bu jeostratejik hesaplaşmalarda altta kalan maalesef devamlı Kürd halkı oluyor.

Sürekli güç dengelerinin kurbanı olan Kürdler, topyekûn olarak doğuştan sahip olması gereken haklarından mahrum kalıyor.