• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Yanı başımızda insanlığın soykırım ile yok edilmeye çalışıldığı Filistin’de 7. Ayına giren akıl almaz bir zulüm var.

İşgalci rejim, uluslararası yardım kuruluşlarının görevlilerini vurup tüm dünyaya ‘Yardım gemileri vs. yola çıkmasın onları da vururuz!” mesajı veriyor, dünya sus pus, Batı afallamış. Herkes ne olduğunu çok iyi biliyor. Ama bu teröristlere sesini yükselten yok.

İşgalci katiller bir ilk olarak başka bir ülkenin toprağı sayılan bir büyükelçiliği (İran’ın Şam’daki elçiliğini) bombalayarak 13 kişiyi öldürüyor.

Bu saldırı dünya siyaseti için büyük bir tehlike barındırsa da herkes yine sus pus. Tepkiler aciz kınamalardan öteye geçmiyor. Ve bu durum tehlikenin boyutunu daha da artırıyor.

7 Ekim’den bugüne kendi stokları dışında ayrıca 40 gemi ve 250 uçakla silah sevkiyatı yapılan Siyonist rejimin işlediği cürümlere sessiz kalınması insanın beynini yakan bir durum.

Siyonizmin insanlığı ‘bir süreç işleterek’ adım adım esir aldığı gerçeğini göremeyen yöneticiler, yazar çizerler ve kanaat önderleri insanlığa karşı sorumludur elbet.

Tabii sadece onlar değil Siyonizm belasının insanlığı ne tür bir uçuruma sürüklediğini görmemekte ısrar eden her göz ya haindir ya da bakan ama ‘göremeyen’ kalbi kararmış ve mühürlenmiş kişilerdir.

Doğrusu çaresizliğin ağır yükü ile; sadece bir Müslüman olarak değil, bir insan olarak varlığından utanmamak elde değil.

Vicdanen rahat olanlar saflarını netleştirip ona göre davrananlardır.

NEREDEN NEREYE GELDİK?

Bu acziyet ile insanlık vicdanı sorgulandığı gibi ‘bu hale nereden nasıl geldik?’ sorusunu da sormaya başladık.

Öyle ya tüm dünyayı değiştirme ve aziz İslam’ın yüce değerlerini yerleştirmek için yola çıkmış asil ve azimli bir nesil vardı bir zamanlar.

Zorlukların bilediği, zor şartların yetiştirip erken olgunlaştırdığı ve asla taviz vermeyen dinç bir nesil!

“Zorluğun asaleti’ diye bir şey var” zorluğun yetiştirmesinin daha kaliteli olduğunu pratikte yaşayan bir nesil.

Zaman tırpanı yavaş yavaş biçerek mi bu hale getirdi yoksa nefs zaten buna hazır mıydı?

Cevap ne olursa olsun gelinen noktada yaşanan dönüşümün hiç de iç açıcı olmadığı ortada.

‘Dönüştürmeye çalıştıklarına dönüşmek’ detaylıca sorgulanmalı.

Literal olarak yıllarca zafer nutukları atıp İZM’lere karşı bayrak açanların gün gelmiş ve bu ideolojilerin sessiz onaylayıcılarına dönüştüklerini görmek oldukça ilginç!

Aynı dertten muzdarip değil miydi Cemil Meriç?

“İmansız ve idealsiz nesiller türettik. Pusuda bekleyen yabancı ideolojiler setleri yıkılan ırmaklar gibi yayıldılar ülkeye!”

İslam’da zafer ve mağlubiyetin farklı anlamları vardır elbet.

“Diğer beşeri ideolojilerin zafer ve mağlubiyete yükledikleri anlam gibi değildir. Beşeri ideolojilere göre galibiyet olan birçok hadise, İslam’a göre mağlubiyet olabilir.”

“İslam’da galibiyet, Allah Teâlâ’ya verilen sözde net bir duruş ile durmaktır.”

Kim bilir belki de asıl unuttuğumuz ‘Asil öfkemizdi!’

 “Muhtaç olduğun şey soylu bir öfkedir!” diyordu Nuri Pakdil!