• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

HDP Diyarbakır İl Başkanlığı önünde oturma eylemi yapan Hacire Akar ve diğerlerini görünce Cezaevinde bir Pkk’li ile aynı Ring’te mahkemeye giderken konuşma fırsatı bulan bir Yusufi’nin anlattıkları geldi aklıma.

İstanbul’dan Diyarbakır’a uzanan uzun yolculukta Yusufi, ringteki herkesle hemhal olduğu gibi sessizce köşesinde oturan Halil isimli bu Pkk’lı gençle de konuşur, hikayesini dinler. Genç 19 yaşında ama yaşadıkları onu 30’larında gösteriyor. Hikayesi bir hayli ilginç:

“Hocam ben 16’da dağa çıktım. Kandil, Hakurk gibi kamplarda kaldım. Kamplarda farklı bir şey düşünmen, fazla soru sorman, meraklı olman istenmezdi. Bu yüzden şimdi düşündükçe herkesin birer robota dönüştürüldüğünü anımsıyorum. İki yıl sonra ağır bir hastalığa yakalandım öleceğim korkusuyla beni Erbil’deki bir hastaneye götürdüler. Bir süre sonra beni götürenlerin ortalıkta görünmediğini fark ettim. Kürdistan Peşmergesiyle Pkk sorunlu günler yaşadığı için ben “Gizlendiler” diye düşündüm. Ancak bir süre sonra toparlandığımda ortalıkta sahipsiz bırakıldığımı anladım. Galiba “Bu zaten ölecek yük olmasın diye düşündükleri için böyle yaptılar” diye yine iyiye yordum. Tekrar kampa gitmek istemediğim için Duhok’a gelip buradan Türkiye’ye geçme planı yaptım. Peşmergeler tarafından yakalanıp karakola götürüldüm. Burada“Sana yardım edeceğiz!” dediler. Az sonra Türkiye askerine beni birkaç yüz dolar karşılığında teslim ettiler. İşkence görmemek için itirafçı oldum, yaşadıklarımı anlattım. Yaşlı bir subay bana akıl verdi: “Bak oğlum seni şimdi savcıya çıkaracağız. Orada Pkk’ye kandırılarak katıldığını, yaşının küçük olduğunu, eline hiç silah almadığını, mutfakta yemek işleriyle uğraştığını anlat.” Ben savcının sıkıştırmasına dayanamayıp “Sadece bir kez elime silah aldım. O da Kandil’den PJAK’a silah taşıyorduk, hiçbir silahlı çatışmaya katılmadım!” dedim. Çıkışta subay bana “Oğlum kendini yaktın!” dedi. Gerçekten bu ifade beni yaktı. Savcı müebbet istedi, mahkeme annemin gözyaşına bakmadı müebbeti verdi.

Bu trajik hikayeyi dinleyen Yusufi “İşte bizim bölgenin yürek burkan hikayesi” demişti.

Doğuda aynı trajediyi yaşayan kaç Halil var? Kaç anne kan ağlıyor? Kaç anne ÇOCUĞU DAĞDAN İNİP GELDİĞİ İÇİN TAM SEVİNEBİLİYOR?

Hacire Anne, neticede oğlu kendisine teslim edilince yetkililere korkuyla ilk şunu sormuştu: “Oğlumu eve götürebileceğim değil mi?” Tabii olay medyatik. Oğlu şimdilik evde.

Olayın bir boyutu bu. Yani dağdaki gençlerin inmesini isteyen bağrı yanık anneler. Devlet yetkilileri de dönem dönem aynı temennide bulunuyorlar (Tabii bazen de hızını alamayıp topyekun imhayı dillendirenler az değil) Ancak her durumda dağa bir şekilde çık(arıl)mış insanlar için uygun alt yapının hazırlanması gerekir. Yasal alt yapı olmadan gelenleri Halil’in sonu beklemektedir, yani müebbet. Pkk üst yönetimi dağa çıka(rıla)n kişiye ilk iş olarak silahlı bir eyleme katılma görevi verirler ki kişiyi MÜEBBET HAPİS ile korkutup örgütte tutabilsinler. 

Olayın bir başka boyutu da oturma eylemi için HDP İL BAŞKANLIĞI’nın seçilmiş olması. Neden burası? Hacire Akar’ı buraya kim yönlendirdi? Cevap ne olursa olsun yer seçiminde tam isabet olduğu aşikar.

Meselenin trajik bir yanı da: Anneler “Çocuklarımızı istiyoruz!” dedikçe, gelip geçen HDP’li milletvekillerinin onlarla alaycı konuşmaları duyarsızlıklarıdır. Bir milletvekili “Kolay gelsin!” derken bir diğeri “'Oğlun hırsızların arasındadır” diyerek olayı çirkinleştirmeye çalıştı. Her sloganlarında “Halk için!” diye nutuk atan HDP milletvekilleri halkla alay etmeyi, dertlerini küçümsemeyi bir maharet görüyorlar herhalde.

Dikkatlerden kaçmayan bir nokta da Annelerin “Sanatçılara” seslenerek yardım istemeleri oldu. Sol cenahta seyran eyleyen sanatçıların Annelerin çağrısına kulak vermeleri pek muhtemel görünmüyor. Ancak iş çok genelleşir, AK Partililerin sahiplenmesinden çıkarsa belki sahaya inerler. Tabii tatillerine ara mı verirler yoksa tatillerinden sonra mı topa girerler kestirmek zor!