Bir sahil kasabasında tatil günlüğü
Yıllar sonra ilk defa kardeşlerimle bir bayram geçirebilmek için bulundukları tatil kasabasına gittim.
Burada geçirdiğim birkaç günü özetlemek için İbn Haldun’un “Suyun suya benzediği kadar!” benzetmesi aklıma geldi. Gerçekten de burada kaldığım birkaç günün özeti sadece bir günden ibaretti. Çünkü bu sahil kenti de diğerleri gibi “Deniz -kum -Güneş” üçgeninde zamanı bölüşmüştü. Bundan dolayı hangi kasaba olduğunun bir önemi kalmıyor. Tüm sahil şeridinin birbirinin aynısı olduğu söylenebilir. Yani suyun suya benzediği kadar sahil şeridi de birbirine benzer.
Burada sabahın ilk ışıkları her sahil kasabasında olduğu gibi yine Cami İmamlarının ve Emekçilerin üzerine doğar. Geriye kalan insanlar genellikle öğle civarına kadar uyurlar. Günün ilerleyen saatlerine kadar insanların derin bir uykuda olmaları elbette önceki akşamla ilgilidir. Öğle vaktiyle başlayan hayat normalde iki kısma ayrılır. Birincisi deniz hayatı, ikincisi gece hayatıdır. Öğleden sonra insanlar için deniz kum güneş üçlüsüne teslim olma vaktidir. Kahvaltıdan sonra insanların akın akın denize yöneldikleri görülür. Kasabadaki insanlar sel misali sahil bendine akar. Sahil şeridi insan kaynarken geri kalan kısımlar terk edilmiş bir şehir görüntüsü verir. Tam bir sessizlik hüküm sürer.
Sahil bendine yaklaştığımız bir esnada kulağımızın desibilesini zorlayan bir müzik ve ses kalabalığına maruz kaldık. Öyle ki “Yahu sahildeki bunca insan birbirinin sesini işitmeden nasıl konuşuyorlar nasıl anlaşıyorlar?” diye sormadan edemedim. Otobüs bileti için sahile biraz daha yaklaştığımızda denizde kum gibi insanın olduğunu, uzaktan bakılınca denizdeki insanların deniz dalgası gibi kumları doldurduğunu gördük. Kıyıdan biraz açıkta seyreden tur teknelerinin İzmir Marşı eşliğinde koyları dolaştığını “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” nakaratının İngiliz turistlerden çok propaganda amaçlı içeriye mesaj niyetiyle söylendiğini fark ettim. Doğrusu çok garipsedim. “Çünkü buranın ahalisinin uğraşacağı son şey siyasettir!” diye düşünmeye başlamıştım.
İnsanlar “deniz kum güneş” üçlüsünün arkadaşlığını bırakıp konakladıkları yerlere döndüklerinde bu kez hummalı bir şekilde akşam hazırlığına girişirler. Yani akşam seansına. İnsanların akın akın yine aynı sahil bendine aktığı görülür. Anlam veremediğim bu insan selini ev sahibime sordum: “Gündüz anladık insanlar denize gidiyor peki akşamın bu saatinde nereye gidiyorlar?” Cevap yine aynıydı. “Sahile!” –“Nasıl yani?” diye şaşkınlığımı dile getirdim merakla. Cevap yeterince açıklayıcıydı “Burada insanlar akşamın başlangıcından sabahın ilk saatlerine kadar diskolarda, eğlence(!) mekanlarında vakit geçirirler… Sonra gidip uyurlar, haliyle öğleye kadar kalkmazlar.”
Buradaki yaşam döngüsünün istisnalar dışında aşağı yukarı bu şekilde olduğunu sanırım burada yaşayan hiç kimse inkar edemez.
Bu bayram ziyaretimle aynı coğrafyada bizimkinden çok farklı bir yaşam formunun olduğunu gördüm. Tüm hayatı “Aş-eş-iş” veya “Masa-kasa-nisa” döngüsünde olanları da aşan bir yaşam tarzıdır bu. Haz ve hızı ilke edinmiş Batı (M)edeniyetinin (Sınırsız) eğlence kültürü üzerine inşa edilmiş koca bir yaşam! İnsanların dünyadaki gelişmelere hatta sınırımızdaki önemli olaylara kayıtsız olmaları doğrusu bir gazeteci olarak çok garibime gitti. Bayramın ilk günü Siyonistlerin Mescid-i Aksa’ya yaptıkları baskın, Keşmir’de tırmanan Hindu zulmü veya hemen sınırımızda oluşturulması planlanan “Güvenli Bölge” ile ilgili kaygıların zerresini burada görmek mümkün değil. Daha doğrusu bu haberlerden haberdar insan bulmak neredeyse imkansız. Ama buna rağmen tur teknelerinden İzmir Marşı’nı dinletenlere rastlarsınız. Sanki memleketin tüm sorunu buymuş gibi, sanki burada yaşayanlar koca İslam Ümmetinin bir parçası değilmiş gibi, sanki burada onların deyimiyle gerici yobazlar varmış gibi. Yeryüzündeki diğer insanlar ve yaşanan acılar yokmuş gibi yaşanan bir hayat yaşanmamış sayılır dense yeridir. Yüce Allah’ın bahşettiği ömrü “Platon’un Mağarasına” çevirip tüm yaşamı eğlenceye hasretmek aslında yaşamamak demektir. H. Nasr “Batı Medeniyeti insanlık için bir yol kazasıdır” demişti. Acaba diğer insanların dertleriyle dertlenmeyen Batı Medeniyetinin bir yansıması olan sahil şeridimizi görse ne derdi?