Küreselciler, Kadına Şiddet ve Dış Gündem
Küreselcilerin, tüm dünyada en çok kaşıdıkları mesele, kadın meselesidir.
Bu çok iyi adamların(!) en çok fonladıkları kuruluşlar da; feminist ve sapkın kuruluşlardır.
Batılı vampirlerin ve doğudaki uşaklarının katlederek paramparça ettiği binlerce kadın ve çocuklara karşı üç maymunu oynayan; ama Müslüman yöneticilerin olduğu ülkedeki kadınları bahane ederek aylarca gündemden düşürmeyen ve yöneticilere ayar vermeye çalışan çok yüksek hassasiyetli kuruluşlar da yine bu ikiyüzlü kuruluşlardır.
İki yaşındaki bebeğin cinsel istismara uğramasına ve ölmesine ve öldürülen Narin kızımızın baş failleri içinde kadınların hatta annelerin isimleri geçmesine rağmen ortalığa saçılarak; "jin( kadın), jîyan( hayat), azadî( özgürlük)" sloganları atarak kadın hakları, kadın şiddeti ve kadına özgürlük çığırtkanlığı yapanlar hatta Nârin cinayeti üzerinden hızlarını alamayarak, nasılsa toplandık mantığı ile "Kürdistan'a özgürlük" naraları atanlar da yine aynı kuruluşların kuyruklu kuklalarıdır.
Her ne kadar mesele Kemal Sunal'ın filmlerindeki; "Üzüm üzüme baka baka, dağda kestim kereste." Replikleri kadar mantıksız ve alakasız olsa da ortada oynanan film hiç de o kadar komik değil.
Tablo bu olunca, istedikleri kavramlar üzerinden emellerine rahatlıkla ulaşabiliyorlar. Bu emeller, gündem işgalinden tutun da yanlış tanımlamalara ve kutuplaştırmalara kadar gidiyor.
Ne yani her şeye "Küreselciler" deyip, meseleyi kilim altı mı yapacağız? Diyebilirsiniz. Aksine ortada bir sorun olduğu kesin. Bunun doğru şekilde çözümlenmemesi Küreselcilerin daha çok işine geldiği gibi içinden daha çıkılmaz bir hal alır. Bu yüzden bu sorunu acilen çözmeliyiz. Ama nasıl ve nereden başlayarak?..
Bildiğiniz gibi; tedavide doğru tanım ve teşhis gömleği doğru iliklemenin ilk adımıdır.
Sorunu nasıl tanımlayalım öyleyse? Kadına şiddet mi, çocuklara şiddet mi, evlat zorbalığı mı ya da koca mezalimi mi?...
Eğer fotoğrafa parçacı bir bakış açısı ile bakarsak el hak doğrudur. Gelin hepimiz oturup kalkıp erkeklerin kadına şiddetini, zorbalığını konuşalım. Her türlü sorunu erkek merkezli bakarak çözmeye çalışalım. Peki bu yolla çözmeyi denemedik mi? Aksine İstanbul sözleşmesi ile erkeklerin canına okumaya çalıştık. Kadın beyanı dedik, psikolojik şiddet dedik, evden uzaklaştırma dedik; ama her ne hikmetse kadın her zamankinden daha çok ezilmeye başladı. Boşanmalar daha çok arttı. Doğal olarak çocuklar daha çok psikolojik şiddete maruz kaldı. Hatta bu psikolojik ortamda yetişen çocukların yarın ne yapabileceğini kestirmek zor olmasa gerek.
Öyleyse hem kadınlar hem erkekler hem evlatlar için fotoğrafa bütüncül bakmak zorundayız. Bakın son bir ay içindeki haberlere bir bakın; evlat öldüren anne, eşini öldüren erkek, kız arkadaşını öldüren satanist erkek arkadaş, annesini öldüren evlat, evladını öldüren baba vs. zincir uzatılabilir. Yani fotoğrafın bütününde ne sadece anne ne de sadece cinsiyetinden dolayı bir kadın vardır. Aksine bir aile faciası vardır. Toplumsal çözülmüşlük ve travmalar vardır. Bu yüzden olaya ailesel ve toplumsal olarak bakmak zorundayız. Yani ailesel ve toplumsal değerlerin tarumar edildiği bir toplum her ferdiyle patlamaya hazır birer bomba gibidir.
Bu yüzden tanımlamadan başlayarak bu sorun acil bir şekilde masaya yatırılmalı. Aksi taktirde bu toplum değil sadece kadınlar için hepimiz için birer faciadan öteye geçmeyecektir.
Sorunu nereden ele alarak çözmeye başlamalıyıza değinsek de özellikle dış gündemden birden gözlerimizi bütünüyle içeriye çekmemizi isteyen küreselcilerin kurnazlığını da ıskalamamak gerek. Hem içerideki tehlikeyi görmeli, ailesel çözülmüşlüğe çözümler bulmalı hem de sonuna kadar "Filistin" demeye devam etmeliyiz.
Selam ve dua ile