• DOLAR 34.538
  • EURO 36.431
  • ALTIN 2877.659
  • ...

Hekimoğlu İsmail’in geçenlerde “Derdimi Seviyorum” adlı bir kitabına gözüm ilişti. Sonra kendi kendime “Ne güzel bir başlık!” diye söylenmeye başladım. Davası olmayanın ne çağrısı ne de iletecek ve uğrunda can vereceği bir mesajı olur. Evet evet! Hayatın onca anlamsızlığı içinde seni anlamlı kılan ve bunca sıradanlık içinde seni ayıran bir derdin olmalı. Bu yüzden derdimi seviyorum! Hem de çok.

   Evet Derdo! Saçlarımızı ağartsan da seni seviyoruz. İyi ki bir derdimiz var; adalet gibi, haksızlığı dile getirmek gibi, hakkı haykırmak gibi, ümitsizliğe kapılıp öğrenilmiş çaresizlik mezarlığına gömülmek yerine son ana kadar da olsa “Gazze” demek gibi.

  Geçen hafta, görevini hakkıyla yerine getiren ve en sonunda da binlerce insanın şahitliğini de arkasına alarak; “Yarın beni(a.s.v) sizden soracaklar. Ne diyeceksiniz?” diyen ve herkesin hep bir ağızdan verdiği;” …Vazifenizi hakkıyla yaptınız, diye şehadet ederiz.” cevabına karşılık da; ”Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab!” buyuran karanlık dünyamızın aydınlığı Efendimizden (a.s.v) örnekler vererek bir makale yazmak istedim. Amacım niyet okutan, niyet okuyan ve zahiri olarak ortaya bir ürün koymadan, sürekli toplantılar üzerine toplantılar icra edip, Gazze’ye bir lokma sokamayan, küçük çocuklara ve annelere sıkılan bir mermiye bile siper olamadığı halde dağ devirdiğini ifade eden yöneticilerin harekete geçmelerini sağlamaktı. Bir peygamber bile zahiri sonuçlar üzerinden ümmetin şahitliğine ve o şahitlikten sonra, ümmetin şahitliği olmadan da yapılanları ve kalpte geçenleri bilen Rabbin şahitliğine dikkatlerimizi çekmektedir. Haşa, Allah olan biteni bilmiyor veya görmüyor muydu? Elbette biliyor ve görüyordu. Ama buna rağmen bu tabloda görmemizin murat edildiği bazı hikmetler vardır. Bu dünya şahitlikler dünyasıdır. Büyük mahkeme kurulduğu zaman en büyük şahit bu dünyadaki şahitleri konuşturduktan sonra hükmünü verecektir. Zahiri sonuçlar ve eylemler üzerine şahitlikler kurmayanların, kendilerinin ürünsüz ve eylemsiz iyi niyetlerine(!) karşın, halktan kendi lehlerine şahitlikte bulunmalarını talep etme ve bulunmayanları da yargılama hakları yoktur. Çünkü hükümler zahire göre ve zahire olan şahitlikler üzerine bina edilir.

  Yalnız yöneticilere yönelik yazmayı düşündüğüm bu şahitlik yazısının ibresini birden kendi nefsime çevirdim. Lider ve yöneticileri sürükleyen, itekleyen, sıkıştıran ve onlara baskı kurması gereken sensin! Meydanları doldurup haykırması gereken sensin! Toplantı ve sohbetlerde harekete geçirmesi gereken sensin! Sosyal medyada, şurada veya burada yani kısacası elinin ulaştığı her alanda haykırması gereken sensin! Gece uykularını bölüp gözyaşı dökmesi gereken sensin! Boykotları hakkıyla sürdürmesi gereken sensin! Evet, bir devlet hareketi olmayan Ebu Basir olması gereken de sensin! Peki, sen bunlardan kaçında şahitlikler edinip; “Şahit ol ya Rab!” diyebildin.

 Tefekkürüm beni boğdu, sustum ve yazmaktan geri durdum. Cidden yöneticilerinden, liderlerinden, cemaatlerinden, tarikatlarından, STK’larından en küçük ferdine kadar hangimiz elimizi vicdanımıza koyup rahatlıkla; “Şahit ol ya Rab!” diyebiliyoruz.

   Diyemiyoruz değil mi? Davam diyenleri bu şahitlikten alıkoyan davası adına biriktirdiği maslahatlardır(!) Alim ve bilginleri bu konuda alıkoyan yöneticilere yönelik “Ok attım aşure oldu.” hikayesindeki güzellemeler, üstün hikmetler(!) ve itibardan mahrum olma korkusudur. Halkı alıkoyan bilgin gözüken güzellemecilere aldanması ve öğrenilmiş çaresizliktir. Bazı alim, STK ve kurumsal yapıları alıkoyan sultanların sofralarına köle olmalarıdır. Yöneticileri alıkoyan cesaretsizlik ve makamlara olan hırslardır… Kısacası herkesin içinde yakması gereken bir buzağısı ve kurban etmesi gereken bir İsmail’i var. Ve o İsmailler kurban edilmedikçe ne bizler “Şahidiz ki vazifelerini hakkıyla yaptılar.” diyebileceğiz ne de onlar “ Şahit ol ya Rab!”  diyebileceklerdir. 

  Selam ve dua ile