Ortaya Karışık- Dostlar Hasbihale Buyurun!
Klavyenin başına geçip “Hangi konuyu yazsam acaba?” Sorusuna cevap bulma mahiyetinde son bir günde hatta son birkaç saat içinde karşılaştığım konuları bir bir tahayyül etmeye başladım.
Aman Allah’ım! Demekten kendimi alamıyorum. Bu kadar kısa bir sürede bu kadar çok sorunla karşılaşmak. Üzülüyor insan. Ama bu sefer ortaya karışık yazmak istiyorum. Gerçi hepsini veremeyeceğim. Ama yine de özetle;
Çok kısa bir zaman önce bu asrın en büyük şeytanları ve vandalları tarafından terörist olarak ilan edilen Dünya İslam Alimler eski başkanı Yusuf El Karadavi vefat etti. Rahmet dileyen dileyene. Ama maalesef ki bazı hazımsız kişi ve çevreler; "Eğer rahmet dilemiyorsak, bir bildiğimiz var.” demeye getirip, dünya Müslümanlarına mal olmuş bir alime karşı en ağır hürmetsizliği yaptılar. Aslında bunlar kendilerini sürekli ehli sünnetin son muhafızları olarak görüp, nerede kendilerinden farklı düşünen bir Müslüman varsa hemen hemen hepsi hakkında sürekli reddiyeler düzenleyen ve sapkınlıkla itham eden kimselerdir. Yani bunlar da tekfirmatikçilerin farklı izdüşümleridir. Bir taraftan en büyük zındıklara ve hatta bir zamanlar İslam’a yaptıkları düşmanlıklardan dolayı “Deccal” olarak tanımlanan kişilere “Kahraman” diyecek kadar zelil, bir taraftan da “ Tarikat ve cemaatlerin kökünü kurutacağım.” diyen Perinçeklere dua ve iltifat edecek kadar utanmaz ve hadsizdirler. Erbakan Hoca’ya; "Artık yeter, oradan inin!” deyip ona diğer taraftan başörtüye düşmanlık edenlere karşı; "Eğer şefaat hakkım olsa Ecevit’e şefaatçi olacağım.” Diyen malum zatı ne kadar da andırıyorlar değil mi? Allah ıslah etsin.
Başka bir başlıkta ise; “Bir halk bozuk olduğu için mi kötü şekilde yönetilir; yoksa yönetenler kötü olduğu için mi bir halk bozulur? diye veryansın etmiş vaizin biri. Aslında ikisi de doğrudur. Çünkü Efendimiz(a.s.v), toplumun ıslah ve iyiliğini iki sınıf insana bağlamıştır. Onlar da; alimler ve idarecilerdir. Bir topluluğun iyiliği en başta öncülere bağlıdır. Bu yüzden sevapları da günahları da kat kattır, halka nazaran. Bir toplumda herkesin allame olması ve herkesin her şeyi en iyi şekilde biliyor olması, doğru ile yanlışı en iyi şekilde ayırt etmesi beklenemez. Bu toplumların gerçeğidir. Bu yüzden birileri yol gösterir, birileri de o yolda yürümeye çalışır. Bilinçli veya bilinçsizce. Ama şu da acı bir gerçektir ki; körlerin olduğu bir diyarda, şaşıların onları yöneteceği kesindir. Bu yüzden yönetilenler de bilinçli ve iyi olmalı ki yönetenler de iyi olsun.
Diğer başka bir başlıkta ise; “ Yahu! Bu aile bakanı nasıl LGBTİ lehinde konuşur. Mümkün müdür o makamda onu ifade etmek. Derhal istifa etmeli.” Demiş vatandaşın biri. Toz konduramıyoruz bir yerlere. Ve bu yüzden bunun acı sonucunu yaşıyoruz. Yanlış anlamayın bu sözlerim hemen bir parti veya şahıs karşıtlığı olarak yorumlanmasın. Aristo;” Hocam Eflatun’u severim, ama hakikati ondan daha çok severim.” Demişti. Gerçi ne gerek var Aristo’ya Nisa süresinde velev ki kendi aleyhinize olsa bile hak namına şahitlik yapın demiyor mu? Allah buyuruyorsa bitti. Köpeğin biri kurt gelince ters istikamette duvara dönerek havlamaya başlamış. Bak tepki gösteriyor mahiyetinde. Ama kurda değil duvara yönelerek tepki gösteriyoruz. Yirmi yıl oldu maalesef ki maalesef sanki memlekette aile bakanlığına getirilecek adamların topu kurudu, buhar olup yok oldu. Gelenek ve kültürümüze uyan bir tane adam gibi adam yok mu? Gerçi kimi getirirsen getir, onlar tepedekilere, parti tüzüğünün genel programına ve politikalarına göre hareket ederler. Yani kimse kusura bakmasın iktidar tepeden aşağı bu konuda sınıfta kalmıştır. Bir de keşke bu konuda olsa. Kültür bakanlığına bakınca “Aman Allah’ım!” demekten kendimi alamıyorum. Neyse fazla bu konulara girmeyelim yoksa çıkamayacağız. Ama yine tek söz; kültür ve turizm bakanlığını solcu ve materyalist zihniyete kurban etmek bize ne kazandıracak?
Ülke zengin olur bir şekilde. Üç yıl, on yıl ve belki otuz yıl sonra bulursun bir maden, çıkarırsın bir şekilde zengin olursun. Ama aile bitse, gençler zarar görse, değerler çökse… İşte o zaman söyleyin bakalım; hangi ekonomi veya zenginlik bizi kurtarır.
Başka bir konu ise; son zamanlarda o kadar çok ölümler duyuyoruz ki; adam karısını öldürmüş, kadın kocasını öldürmüş, evlat anasının başını kesmiş, evlat babasını öldürmüş, kardeş kardeşi öldürmüş, amca yeğenini öldürmüş vs… Evet bu tarz haberler yığınla. Neymiş efendim kadınlar ölüyormuş? Bunun adını aileler can çekişiyor diye koysak daha doğru olacak. Aileler çatırdıyor, değerler tarumar edilmiş, anaya ve babaya “of” bile dememesi gerekenler, ana ve babayı katletmiş, bizimkiler hala feministleri memnun etmenin peşinde.
Gerçi o kadar çok sorunla karşılaşıyoruz ki hepsini burada vermek mümkün değil. Yalnız son bir tanesini vermek istiyorum. Çünkü o bambaşka bir şey! Evet Kur’an Nesli Platformu tarafından çocuklara yönelik yapılan programların görüntüleri içimize su serpiyor. Gençlik bitti diye vaveylalar koparıp, sürekli sorunu dile getirmek yerine eyleme geçen ve ortaya mükemmel bir çözüm koyan bir hareket! İşte İslam ümmetinin kurtuluşunun cevabı burada yatmaktadır. Mevlana Hazretlerinin Mesnevi’sinde Dudu kuşunun kurtuluş hikayesi gibi. Bu yüzden tebrikler Kur’an Nesli Platformu için gelsin.
Başka bir yazıda buluşmak dileğiyle.
Selam ve dua ile