• DOLAR 34.609
  • EURO 36.69
  • ALTIN 2902.059
  • ...

Sosyal medyada; "İlginç bir dönem yaşıyoruz. Hiç bu kadar hafızın yetiştiği, camilerin Kur'an-ı Kerim eğitimi için hınca hınç dolduğu ve aynı zamanda da sokaklarda açık açık zinanın yapıldığı ilginç bir döneme şahit olmamıştık." şeklinde ilginç mi ilginç bir mesajla karşılaşmıştım.

   Kafaların bu denli karışık, özgüvenlerin bu derece darmadağın olduğu ve ümitlerin bu kadar yıpratıldığı, başka bir dönem var mıdır bilemiyorum.

  Fikirde belirsizlik, iradede ümitsizlik ve beceride özgüvensizlik başarıyı kemiren bir kurttan farksız değildir. Hedefe ve amaca ulaşma ümidi(beklentisi) aşılması zor zorluklara dayanma şevkini arttırır. Peki ya bu ümidiniz ve şevkiniz yoksa?

   İşte bu soruya vereceğimiz cevap, batıl ehlinin üzerimizde bilinçli ve programlı bir şekilde meydana getirdiği bir sonuçtan başka bir şey değildir. Hem de gece gündüz demeden çalışarak.

  Dikkat edin! TV’lerde, sokaklarda, yol ortasında ve kameralar karşısında şeytani heveslerini sergileyenler, necis emellerini normalleştirmenin yanında; İslam ümmetini ye’se(ümitsizliğe) mahkum etmeye çalışmaktadırlar. "Bakın siz bitmişsiniz! Her taraf necis ellerin kontrolünde, artık direnmeyin, direnmekten vazgeçin!" dercesine yapılıyor.

  Çamurda yürüyen alimin entarisini başta topladığı ve sonra çamur izleri fazlalaşınca saldığı ve çamura teslim olduğu hikayedeki gibi.

  Diğer taraftan psikolojide 'kendini gerçekleştiren kehanet(Pygmalion etkisi)' adında bir kavram vardır. Bir şeye nasıl inanır, nasıl davranırsan o doğrultuda netice alırsın. Bir nevi, akıllıya deli muamelesi yaptığında deli, deliye akıllı muamelesi yaptığında da akıllı birisinin meydana geleceğini ifade eden atasözümüz gibi.

  Bu yüzden; "Ortamı kabul edin, şer hayata hakim olmuş, yarınlarınız dediğiniz İslami gençliğiniz ahlaksızlığın esiri olmuş ve sizler bitmişsiniz." Algısı ile teslim olmamızı ve o doğrultuda hareket etmemizi istiyorlar. Maalesef ki bazıları bu algının kurbanı olmuş durumda. Aydın, yazar, çizer ve alimlerden bazıları da bu algıya kurban gitmenin de ötesinde söylemleri ile bu algı ateşine odun taşımaktadır. Ne acı bir tablo!..

  Bu sinsi tehlikeyi fark eden Üstad Bediüzzaman daha o zamanlar, ümmete hitaben irad ettiği Hutbe-i Şamiyye'de, ümmetin başına bela olacak en büyük hastalıklardan birinin Yeis(Ümitsizlik) olduğunu dile getirmişti.

  Daha doğrusu İslam peygamberi Hz. Resul-i Ekrem(a.s.v), ümmeti ile ilgili bu tür sorunların tedavisine yönelik çalışma ve gayret içerisine girerek ümmetine ve ashabına ümit pompalayıp durmuştur.

  Hendek Savaşı'nda karınlarına açlıktan taşların bağlandığı ve münafıkların ümitleri allak bullak etmeye çalıştığı bir dönemde Efendimiz(a.s.v), hendeğin içindeki taşlara kazmayı her indirdiğinde bir dünya devi ülkenin fethini müjdelemiştir. Ya Adiy b. Hatem'in hikayesi... Efendimiz(a.s.v) ile aynı odada oturduğu bir esnada eşkıyalardan şikayet için birileri odaya girer, dert yanar ve gider. O hale şahit olan Adiy(r.a) bir şeye tanıklık edecek ve nakledecektir ki, ümitsizlik ta kıyamete kadar ümmetin kıyısından geçemesin. İşte tanıklık ettiği o mükemmel söz şudur;

  "Nefsim kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah bu dini mutlaka tamamlayacak ve hâkim kılacak. O kadar ki, bir kadın kimseye ihtiyaç duymadan, tek başına Hîre’den kalkarak gelip Kâbe’yi tavaf edecek. Kisra bin Hürmüz’ün hazineleri ele geçirilecek.”

   Adiy(r.a) şaşkınlıklar içerisinde kalır. Ama gün gelir söylenen aynen vuku bulur.

  İşte bu ve bunun gibi nice tablolar vardır, İslam Tarihi'nde. Hepsi de en dar en karanlık en zor ve en az taraftarın olduğu bir dönemde ekilen ümit tohumlarının bereketini iki artı iki dört edercesine ortaya koymaktadır.

  Bu yüzden; ey Müslümanlar, ey yazarlar, ey akademisyenler, ey ümmetin akil adamları, hacı-hocaları bu ümmete kıymayın. Silkelenin ve kendinize gelin. Kendinizle birlikte gençliğinizi karanlık ve ümitsiz yarınlara mahkum etmeyin! Batıl ehlinin oluşturmaya çalıştığı bilinçli algıya hizmet edip gençliği batıla kurban etmeyelim. Bizler de inadına ters cepheden algı oluşturma seferberliğine girelim.

 " ...Ey Davûd ailesi, şükredin! Kullarımdan şükredenler pek azdır."(Sebe, 13)

 Her dönemde bu azlık vardı. Ashab-ı Kehf gibi, Mekke'deki Tevhid kahramanları gibi...

   Ve bu azlığa rağmen hep kazanan ümit ve umut olmuştur.  Kazanan ümmet olmuştur. Yeter ki biz kelle saymak yerine, üzerimize düşen asıl görevi yapıp sonuçları Allah'a bırakalım.

Selam ve dua ile