• DOLAR 34.619
  • EURO 36.719
  • ALTIN 2903.875
  • ...

- Hz. Peygamber efendimiz(a.s.v) İdamlık esirlere dahi iyi bakılmasını, zulüm edilmemesini, aç bırakılmamasını emir buyurmuştur.

-Savaş hali. Düşmanlardan birinin ciğeri susuzluktan kavrulmuş ki, ısrarla suya yöneliyor, Başkomutan(a.s.v)'dan emir geliyor; "izin verin içsin."

- Efendimiz(a.s.v), Mekkeli müşriklerin yaptığı onca zulme ve ellerinde hala Müslüman esirler olmasına rağmen kıtlık zamanında onlara iktisadi ve ekonomik yardımda bulunuyor. Müşrikler; "Muhammed(a.s.v) akrabalık hakkını gözetti.” demişlerdi.

-Hayber Kalesi’nin fethi esnasında, sıcaklık ve açlıktan dolayı ordu kırılmak üzere. Mücahitlerin bir kısmı; hemen eşekleri ve atları bıçak altına yatırıp kazanlara koyup kavuruyorlar. Kokular her tarafa yayılıyor. Durumu fark eden Efendimiz(a.s.v) hemen; kazanların dökülmesi, emrini veriyor. Açlık dayanılmayacak boyutta. Mücahitler sürekli efendimize adam gönderip açlıktan dert yanıyorlar.

  Ve bu açlık esnasında Yesar adında Hayberlilerin davarlarını otlatan bir çoban, Efendimize(a.s.v) geliyor. Biraz konuştuktan sonra Müslüman oluyor. Peki koyunlar?.. İslam ordusu hemen yağmalayıp, kesip yemiyor tabi! Açlıktan kırılmak üzere olmalarına rağmen, koyunlar Yaser’e emanet olduğu için taşlanarak Hayberlilere ulaşmaları sağlanıyor.

-Savaşlarda esirler bölüştürülürken anneler ile yavrular ve kardeşler birbirinden ayrılmayacak, diye emir verilmiştir.

- Ne Yahudiler ne müşrikler, Efendimiz(a.s.v) 63 yıl onların arasında yaşamasına rağmen, Efendimizin(a.s.v) bir biri ile çelişkili ve güven sarsıcı bir söz veya eylemini öne sürememişlerdir. Hatta Ebu cehil; “Ya Muhammed(a.s)! Biz sana yalancı demiyoruz. Biz sadece getirdiklerini inkar ediyoruz.” demişti. Ve daha ilginci Efendimizle olan mücadelelerine rağmen değerli eşyalarını Efendimize emanet edebiliyorlardı.

    Gel gelelim meselenin kıssadan hisse kısmına;

 Peygamberimiz(a.s.v) gerçekten büyük bir ahlak üzereydi. Efendimizin düşmanlara düşmanlığı bile emniyet, merhamet, dürüstlük, doğruluk, güven, ıslah ve hayat ahlakı ile böyle donatılmış ve insanı etkilerken; acaba dostluğu ne kadar mükemmeldir... Eğer düşmanlık şekli bile böyle hayranlık dolu ise, dostluğunu anlatmaya kelimeler ve cümleler kifayetsiz kalır. Bundan dolayıdır ki, efendimize(a.s) savaş zamanlarındaki ahlakından etkilenerek iman edenlerin haddi hesabı yoktu.

 Peki Hz. Resul-i Ekrem(a.s.v)’in takipçileri olan günümüz Müslümanlarının kaçı bu şekilde bir savaş ve mücadele ahlakına sahiptir. Hatta bırakın düşmana karşı, Müslümanlar genel anlamda birbirlerine karşı bile, düşmana karşı sergilenmesi gereken bu ahlakı sergileyebilmiş değildir.  

 Şuan Müslümanların televizyonlarına, radyolarına, dergilerine, gazetelerine, sosyal medya hesaplarına, günlük hayattaki konuşmalarına bir bakın! Mücadele ahlakından ne kadar uzak olduğumuzu anlamamız zor olmayacaktır.

  Sırf rakibini( Müslüman olsun olmasın) zayıflatmak için yalan sözler, haberler, yayınlar, abartılar, kırpmalar, cımbızlamalar, ithamlar, hakaretler, yalakalıklar ve itici olan ne kadar şey varsa malesef mevcut.

  Biz; “Harp hiledir.” cümlesini çok yanlış anladık, galiba. Milyonların seni takip ettiği, hile ve hurdalarına, yalanına, abartına kısacası mücadele ahlakına şahit olduğu bir dünyada onları İslam’la cezbetmeyi bekleyemezsin. Çünkü Hz. Peygambere(a.s.v); biz sana yalancı demiyoruz, sadece sana gelenleri inkar ediyoruz, diyen İslam düşmanları; düşmanlıkta onlara güven veren, yalan söylemeyen, adaleti gözeten, hile hurdalardan uzak, insani özelliklerini yitirmeyen bir davetçi(a.s.v) gördükleri için söylemişlerdir. Evet şu an kaçımız bu sözlere muhatap olabiliyoruz. Bunu iyi sorgulamamız gerekir.

 Bu yüzden davetçinin ve dava adamının sahip olacağı en temel özelliklerden biri de Muhammedi bir mücadele ahlakına sahip olmasıdır.

  Bu ahlak ve duruşun özlemini ne kadar da çekiyoruz değil mi?

  Selam ve dua ile