• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Onun çocuk yaşına rağmen başörtüsü uğruna verdiği mücadeleyi çok iyi bilmeme rağmen, yaşadıklarını kaleme aldığı bazı satırları benle paylaşmıştı. Mücadele verdiği yıllara gittim. Çocukken mücadelesini hayranlıkla temaşa ettiğim anlar, bir şerit gibi gözümün önünden geçti. Duygulanmamak elde değil…

 Kendisinden izin alarak bir dönemin yaşanmışlıkları ve o yaşanmışlıklar içerisinde inanç uğruna verilen mücadeleyi hatırlatmak babında burada paylaşmak istedim. Evet buyurun hep beraber kulak verelim!

 “28 Şubat sürecinde yaşadığım sıkıntılara değinmeden önce, ortaokulu düz bir okulda okuduğumu belirtmek istiyorum. Daha ortaokul 1. Sınıftayken ailemin;" Sen daha küçüksün, daha sonra kapanırsın" söylemlerine aldırış etmeden örtünme kararı aldım.

 Okul idaresi başörtülü okula gelmemden çok rahatsız oldular. Başörtümün okul kıyafet yönetmenliğine uymadığını, söyleyerek disiplin cezaları ile yıldırmaya ve psikolojik baskı kurmaya başladılar. Aynı zamanda ailemi de sürekli okula çağırarak çok yönlü bir baskı ile yıldırmaya çalıştılar. Bu da yetmezmiş gibi kimi öğretmenlerin de hakaretvari saldırılarına maruz kalıyordum. İmam Hatip'te olmamama rağmen üzerimde kurulan bu baskıyı o küçücük yaşımla göğüslemeye çalışıyordum.  Ve Allah'a hamd olsun ki; hiçbir şekilde geri adım da atmadım.

 1997'de 28 Şubat Post Modern darbesiyle bir taraftan İmam Hatiplerin ortaokul kısımları kapatılıp, diğer taraftan düz ortaokullarından İmam Hatip Liselerine geçiş hakkı tanındı. Ben de bu fırsatı ganimet bilerek İmam Hatip Lisesi'ne geçme kararı aldım. İnancına bağlı bir öğretmenimiz bu kararımı duyunca, İmam Hatip Okuluna geçmemi istememişti. Çünkü o, İmam Hatiplerde başörtülü kızların çok olduğunu, en azından benim gibi öğrencilerin düz liselere kayıt yaptırarak orada okuyan kızlara rol model olmamızı ve bu şekilde İslam'a daha çok hizmet edeceğimizi, dile getiriyordu. Yalnız her şeye rağmen en azından İmam Hatip'te inancıma göre eğitim sürecimi tamamlamaya karar verdim. Girdiğim mülakatları da geçerek bir İmam Hatipli olmaya hak kazandım...

 Bu zulüm bitti bitecek derken baskı ve eziyetlerle dolu bir süreci kapatıp, daha ağır baskıların olduğu yeni bir dönemin içinde kendimi buldum!

 Lise 1. Sınıftayken Milli Güvenlik dersi olmadığı için, üst sınıflar kadar imtihanımız ağır geçmiyordu. Bu derslere rütbeli askerler girdiği için, başörtü zulmünün haddi hesabı yoktu. Kimi peruk takarak derste kalmayı başarsa da kimi de derslerden atılmak ve disiplin cezası almak zorunda kalıyordu. Gerçi kalanlar da sözlü hakaretlerle ayrı bir imtihan veriyordu. Hepimiz bir üst sınıfa geçmenin endişesini yaşıyorduk! 1. Sınıfı bitirdikten sonra bizler de aynı imtihana maruz kaldık. Öyle hakaretlere kalıyorduk ki; bazen bu bizi daha çok inancımıza bağlıyordu. Hiç unutmam bir Milli Güvenlik dersinde, derse giren rütbeli;" Sizin burada ne işiniz var. Gidin evinizde oturun, akşama kadar Allah Allah deyin. Siz beyinsiz, gerici ve yobazsınız..." diyerek hakaretler savuruyordu. Ben de hakaretlere dayanamayarak  çantamdan İhsan Süreyya Sırma'nın 'Nasıl Sömürüldük' kitabını çıkararak okumaya başladım. Bunun üzerine dersi veren rütbeli küplere bindi. Elimdeki kitabı alarak, beni disipline vereceğini ve okuldan attıracağını söyleyerek beni tehdit etmişti. Bu olay okulda günlerce yankılanmıştı. Öyle ki bu olayın bir provokasyon olduğunu düşünenler bile olmuştu. Tabi beni tanıyan öğretmen ve arkadaşlarım niyetimi çok iyi biliyorlardı...

 Liseyi bitirince de bu zulüm bir türlü bitmedi. Başarılıydım, girdiğim denemelerde alanımla ilgili kısımlarda neredeyse yanlışım çıkmıyordu. Yalnız buna rağmen  Üniversite Sınavı’na başörtülü girdiğim için görevli gözetmen tarafından uyarılara maruz kaldım. Uyarılara aldırış etmeden soruları çözmeye devam ettim. Görevli ise; ”Başörtünü açmazsan sınavın geçersiz sayılacak emeklerine yazık olacak!” diyordu. Ben ise açmamakta direttim ve çözmeye devam edip, çıktım. O yıl girdiğim sınav bana o kadar kolay gelmesine rağmen. Maalesef ki sınavım iptal edilmişti.

 Fakir ve kalabalık bir ailenin çocuğuydum. Babam sırf yol parasını ödememek ve ay başını getirebilmek için km’lerce yolu yürüyerek gider gelirdi. Ama buna rağmen canını dişine takmış bizi dershanelere göndermişti. Tüm emekler, masraflar ve nice eziyetlerle geçen eğitim ve öğretim yıllarım… Bu zulme boyun eğmemek ve başörtü mücadelemden ödün vermemek adına hepsini elimin tersiyle itip, eğitim hayatıma ve hayallerime noktayı koydum!

 28 Şubat Zulmünü iliklerine kadar yaşayan bir çocuk ve bir genç Müslüman olarak, o günleri şuan kaleme alırken bile o acıları tekrardan yaşamış gibi oluyor, içim acıyor...

 Rabbim bu necip millete tekrardan o günleri yaşatmasın.”

 Şimdilerde ise öğrencilerini İmam Hatiplere göndermeyen, bu da yetmezmiş gibi bu fırsatı değerlendirmek yerine ‘İmam Hatipler fazla, kapatılmalı’ diyen, hatta ‘İmam Hatiplere öğrenci göndermeyin, sapık yetiştiriyor’ diyen Müslümanlar türedi. Yanlış anlaşılmasın, bu cümleler Erol Mütercimler’e ait değil. Onun kullandığı cümleler bu Müslümanlardan alıntılanmış cümlelerdir.

 El insaf, el insaf, el insaf…

 Selam ve dua ile