• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

   Anlaşılamıyoruz; komşularımız, kardeşlerimiz, akrabalarımız ve toplumsal çevremiz bizi anlamıyor veya biz onları anlayamıyoruz. Herkeste bir tavır, bir serzeniş, bir haykırış, bir itham, bir kutuplaştırma ve sessiz eyleme dönüşmüş bir çığlık hali hakim. Ve sonuç olarak yine de anlaşılamıyor ya da anlayamıyoruz…

   İslam alimlerinden birine isnat edilen bir konuşmada; “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak mecburiyetinde kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları lâzım gelir.” Buyurmaktadır. Ne kadar da yerinde bir tespit değil mi? Kimi insanlar bağırmak bir tarafa sadece gözleri ile konuşurken, kimi insanlar da  dağların ardından birbirlerine seslerini duyurmaya çalışır. Bu karanlık tablo, toplumun normal bireyleri bir tarafa, en okumuş ve akl-ı selim olarak ifade edilen yazar çizerleri, liderleri ve İslami kesimleri bile esareti altına almayı başarmıştır. Öyle ya bir toplumun öncüleri olan yöneticiler ve alimler(!) bir işte öncülük eder de toplum bunu daha öteye taşımaz mı? Nitekim Hz. Resulullah (a.s.v)’ın :“İnsanlardan iki sınıf  var ki, onlar salâha ererse insanlar da salâha erer; onlar fesada girerse insanlar da fesada girer: âlimler ve yöneticiler.” dediği rivayet edilmiştir.

  Peki ne yapmalıyız ki; toplumun fertleri arasına örülen bu duvarları yıkıp, geleceğe umutla bakan bir toplum inşa edebilelim? Eğer bir toplumun inşasından bahsediyorsak, elbette batılı aydınların  bile; “ Eğer  Muhammed(a.s.v) bugün olsaydı, dünyanın içinden çıkamadığı sorunları bir kahve içme rahatlığı ile çözerdi.”  Diyerek adres gösterdikleri, Yesrib’leri Medine’ye ve kupkuru çölleri gülistana çeviren O(a.s.v) kutlu nebinin önderliğine ihtiyacımız vardır, demektir. Pusulasız, haritasız, rehbersiz, kılavuzsuz yol alınmaz.

 Diğer taraftan Efendimiz(a.s.v)’in ifade ettiği gibi siyasiler, liderler, kanaat önderleri,  STK başkanları ve alimler  Müslümanları kutuplaştıracak söylem ve eylemlerden uzak durmalı ve daha sorumlu bir üslup geliştirmelidirler. Her bireyin farklı bir dünya olduğu düşünüldüğünde, fertlerin oluşturduğu bir toplumda farklı düşünce ve ihtiyaçların var olması da kaçınılmazdır. Özellikle liderlerin bu farklılıklara karşı duruşu, takipçilere de sirayet edecektir. Bir peygamber olmasına rağmen, kendisinden farklı düşünenleri tenkit edip dışlamadığına ve onları hoşgörü ile dinlediğine yönelik onlarca örnek mevcuttur. Diğer taraftan yanlış fikirlere karşı yaklaşımı bile hayranlık vericidir. Örneğin; Hz. Cüleybib(r.a) adındaki genç mescide girip Peygamber efendimiz(a.s.v)’den; çirkin fiilde bulunma konusunda kendisine izin verilmesini istemişti. Ashap bu nahoş teklif üzerine ayaklanmıştı. Örneklik makamı(a.s.v), hemen ashabını sakinleştirip, genci yanına çağırmış ve öyle tatlı bir uslup ve öyle keskin bir ikna yöntemi ile gence yaklaşmıştı ki; hem ashap hem de o genç ibretle oradan ayrılmışlardı. Ama bugün bırakın uygunsuz fikirler öne sürülmesini, Müslümanların kendi aralarında konuştukları en basit mevzularda bile birbirini anlamak yerine asıp, kesip biçtiklerini görebiliyoruz.

 Diğer taraftan toplum takip ettiği liderlerine rağmen (kesin itaati gerektiren durumların dışında) farklı fikirler ve anlayışlar sunmaktan geri durmamalıdır. Liderlerin fikirlerine rağmen farklı fikirler geliştiren topluluklar tek düze olmaktan çıkmış çoklu düşünmeye açık toplumlardır. Bu da anlamayı ve anlaşılmayı kolaylaştırmaktadır. Ve Efendimiz(a.s.v) ashabı ile istişareler yaparak onları bu konuda eğitmeyi hedeflemiştir.

Anlama ve anlaşılmada diğer bir yol da; “kendin için istediğini başkası için de isteme, istemediğini başkası için de istememe” anlayışıdır. Bu anlayışın hakim olduğu her beden karşıda kendisini görerek hareket edecektir.

 El hasıl; bireyler anlaşıldıkları sürece kendilerini o topluma ait hissederler. Anladıkları sürece de o topluma kenetlenirler. Bir toplum gelecek endişesi taşıyorsa bu konuyu ıskalamamalıdır, vesselam.