Fidanlarımız Olmadan Yarınların Hayalini Kuramayız!
“Yarın kıyametin kopacağını bilseniz bile, bugün elinizdeki fidanı dikin.” Hadis i şerifi her ne hikmetse bana, yarının büyükleri olan çocuklarımızı ve onlara vermemiz gereken önemi hatırlatmaktadır.
Günlük hayatta kullandığımız birçok atasözü ve deyimde çocukların fidan üzerinden tanımlanması ile Hadis-i Şerif’le kazandırılmak istenen ruh ve şuur düşünüldüğünde meselenin salt bir yeşillik olmadığı anlaşılacaktır.
İnsan doğaya sürekli hasret duymuş, onunla bütünleşmeye ve bunalınca onun dinginleştiren kollarında huzur bulmaya çalışmıştır. Aynı zamanda doğayı okuyarak ve anlamaya çalışarak bilimde, teknolojide ve birçok alanda çağ atlamış; Allah’ın varlığına ve bazı kanunlarının sırrına vakıf olmuştur. Yani insan, doğa ile hem dünyevi hem de uhrevi açıdan kemale erme serüvenini yaşamıştır. Allah Teâlâ;“ Yaratan Rabbin adıyla oku!” emri ile hem bu serüvene atıfta bulunmuş hem de insanın bozulması ile kara ve denizdeki düzenin de bozulacağını bildirerek, doğa ve insan arasındaki uyumsal, eğitsel ve bütünsel ilişkiyi gözler önüne sermiştir. Doğa ve insan arasındaki bu sıkı ilişkiye değindikten sonra bahsettiğimiz Hadis i şerife dönmemiz gerekirse; bir fidanın dikilmesi ile salt bir yeşillik oluşturma amacı güdülmediği anlaşılacaktır. “Fidan dikin!” emriyle hem bir eğitim ve terbiye sürecine hem de yarına, yarının kimler tarafından ve neyle şekillendirileceğine atıf vardır. Evet, fidan dikmek; kişiyi hem terbiye eder, hem de kişiye terbiye edici bir ruh aşılar. O ruh da, yeşil doğayı okuyarak doğruya ulaşacak ve onunla uyumsal ve bütünsel bir birliktelik kuracak sağlıklı bir neslin inşasını beraberinde getirecektir.
Kişi fidan dikme ile yarını düşünür, yarını imar eder, yarına titrer ve yarın için ağlar... Yarın için duyarlılık geliştirenin de yarını tarumar edecek ve doğada düzensizlik sebebi olacak bir nesli başıboş bırakması düşünülemez. Öyleyse gelin bir kez daha bu nebevi çağrıya kulak verelim ve yarınlarımız için fidanlarımıza (yavrularımıza)! titreyelim, kıymet verelim, kıyametin kopacağını bilsek dahi bu fidanların terbiyesinden bir an bile geri durmayalım. Yavrularımızı yetiştirirken, doğadaki fidanlardan ayrı düşünmeyelim. O fidanlar ki nasıl kökleri yere sımsıkı bağlanarak ve dalları gökyüzüne ihtişamla uzanarak ilahi bir kanun ve nizamla terbiye olup yetişiyorsa, yavrularımızı da ancak ilahi bir terbiye ile Allah Teâlâ’nın kanun ve nizamı doğrultusunda yetiştirmeliyiz. Çünkü insan doğanın en önemli parçasıdır. Doğadaki en basit ve küçük canlıyı kanun ve nizamları ile en mükemmel şekilde terbiye eden Allah(c.c.)’ın, yeryüzünün halifesi olarak nitelendirdiği ve kâinatın çekirdeği hükmündeki insanı terbiye edecek, ona yol gösterecek, onu karanlıklardan aydınlığa çıkaracak kanun ve nizamdan mahrum etmesi ve başıboş bırakması akıl karı olamaz?
Öyleyse bugün, doğanın eğitimin en önemli parçası olduğunu savunan eğitim kuramları dünyanın en kaliteli eğitim modelleri diye sunulup gözbebeği yapılırken, 1400 yıl önce yeşil ve temiz bir doğa ile ümmetine eğitim ve terbiye yolunu açan bir peygamberin(a.s.v) o mübarek çağrısına kör ve sağır olmak ve onu merkeze almamak akıl karı mıdır? Öyleyse acilen özümüze dönüp hem bu nebevi çağrıya kulak vererek yarınlarımız için yeşil ve güzel bir dünyanın hayalini kurmalı hem de o yeşil dünya ile barışık bir şekilde yaşayan ve onun tabi olduğu ilahi nizam ile kemalata doğru yol alan bir nesil inşa etmeliyiz. Unutmayalım ki; fidanlarımız olmadan yarınların hayalini kuramayız!