• DOLAR 34.582
  • EURO 36.193
  • ALTIN 2969.551
  • ...

“Havanın bunaltıcı sıcağı altında durakta otobüs bekliyordum. 

Kavurucu sıcaklık bizi yakarken, karşıdan gelen iki genç adayı kız çocukların kılık kıyafeti ciğerlerimi köz köz yaktı...  

Bir ara göz göze geldik, onlar bana bu sıcakta tepeden tırnağa siyahlara bürünmeme bir  anlam veremezken, bense o körpe yavruları bu hale getirenler için, için için Hâdî olan Rabbime yalvarıyordum. Rabbim hidayet nasip eyle diye...” 

Peki, bu körpe yavrular nasıl oldu da, bu hale geldiler. Hayasızlıktan, hayattan nasıl koparıldılar.  

Oysa eskilerde, ar ve haya damarı çatlamamış, bu yaştaki küçük kızlar, ergenlik dönemlerinde hayalarından dik yürümeye utanırlardı. Şimdi ise  bu masum yavruları ebeveynleri yarı çıplak bir  şekilde kem gözlerin hapsinde tutsak bir hale getirmişler.  

Peki, ne oldu da  pak yavrularımızın  haya libasları  bu derece zedelendi.  

Çocuklarımız diyoruz fakat biz evlatlarımıza sahip çıkamıyoruz, onlara hükmedemiyoruz, Onları eğitemiyoruz, aç olan ruhlarını doyuramıyoruz. Batı endeksli modern yaşam tarzı, evlatlarımızı  bizden algı ve manipülasyonlarla koparıp aldı maatteessüf. Biz yapamadık onlar yapsın, biz giyemedik onlar giysin, yanlışına düşerek evlatlarımızı kendi ellerimizle ateşe hazırlıyoruz. Şeytan ve şeytanlaşmış insanların tuzağına düşerek evlatlarımızı manen kaybettik.  

Özgürlük ve medeniyet adı altında Nefsimizi ve Neslimizi  köleleştirdiler. Hem öyle bir kölelik ki, gönüllü bir köleliktir bu...  

Sadece çocuklarımızı değil, bizi bizden kopardılar. Önce kılık kıyafetlerimiz değişti, sonra koltuk, perde halı, derken batılı bir yaşamın içerisinde bulduk kendimizi...  

Batılı yaşam tarzının girdabında,  kaybettik özümüzü, hani  Rahman’ın katında bir leş gibi değersiz olan şu fani dünyaya değer vermiyorduk. Şimdi şu dünya leşi, bizimle Rabbimiz arasına girdi maalesef..  

Öyle bir dert ettik ki, şu fani dünyayı, asıl derdimizi, davamızı unutma yoluna gittik. Bahaneler arkasına sığındık, sığındıkça küçüldük Rabbin nazarında..  

Bu gafletimize, ataletimize, tembelliğimize rağmen, Şefkat ve Merhamet sahibi yüce Rabbimiz bu yaramaz kullarını unutmadı, imtihanlar sarstı bizi, sarstıkça sarstı bizi, kendinize gelin ey kullarım diye.. !  

Bizleri muhatap aldı, fakat hala derin uykuda tatlı hülyalarda gezinip duruyoruz. Dünya sarhoşluğundan  bir türlü uyanamadık. Peki, nereye bu gidiş!  

Her gün biraz daha ölüme, hesaba belki de  azaba yaklaşırken, hala uyanmayacak mıyız?  

Yol uzun, yol çetin, yol çetrefilli hazırlık vakti geldi de geçti kardeşlerim artık uyanma vakti!  

Gün batmak, bitmek üzere ömrümüzün ikindi vakti, ne zaman kendimize  gelip kıyam edeceğiz Rabbin dergahında..! 

Ne zaman uyuyanları uyandırmak için, haykıracağız!  

Ne zaman ateşe doğru gidenlere Habib’u  Neccar misali kendimizi feda edeceğiz! 

Ne zaman insanlığın hidayeti için Musabvari bir hamleyle tebliğ  yapacağız!  

Ne zaman Muhammed’i davanın hamiliğini üstlenip, maldan, candan ve canandan vazgeçip, 

Hak yoluna revan olacağız!  

Kalk ey kardeşim uyanma vakti!  

Cehalet paketleri altında ezilen gençlik seni bekliyor. 

İnternet ağlarında kaybolan körpe yavrular seni bekliyor!  

Maddeye bağlanıp, manaya susamış dimağlar seni bekliyor!  

İslam’a susamış, çöl yürekli İsmailler bir zemzem bulacak  Hacerleri  bekliyor!  

Dağılmış, huzura hasret yuvalar, onları imar edecek mimarlar bekliyor.  

Hayattan kopmuş, ruhsuz bedenler, onlara ruh olacak bir davetçi bekliyor.  

Şimdi söyler misin kardeşim! Durum bu kadar  vahimken, sen hala tüm bu olanlara duyarsız kalıp,  

Yan gelip yatmaya devam edecek misin?  

Ey Rabbimiz! Üzerimizdeki, şu rehavet perdelerini kaldır!  

Bizi bize, bizi Sensiz bırakma!  

Selam ve dua ile