• DOLAR 33.963
  • EURO 37.827
  • ALTIN 2825.608
  • ...

Milliyetçilik felsefesinin sosyolojik gerçekliğinin olabilirliğini ve birey üzerindeki psikolojik etkisinin derinliğini anlatabilmek için oldukça çaplı kitaplar lazım olduğunun farkındayız. Ama günümüz siyasi iklimi, bizleri, kaba saba olsa bile bu konu üzerinde yazmaya itiyor. Çünkü milliyetçilik, “dünya sevgisi” ile beraber, artık Müslüman’ın en büyük imtihanı ve sürekli başarısız olduğu sınavı oldu. 

“Millet” kavramının, düşünce birliğinden arındırılıp, ırk ilişkisine dayandırılması, aynı kökten gelen insanların, birbirine karışmış genetik yapısı nedeniyle pratikte onu suni yapıyor. Uğrunda ölünecek erdemleri, kan ve kemik yapısına indirgeme mantıksızlığını doğuruyor. Bireyi, adalet ve eşitlik kavramlarıyla uyuşmaz kılıyor. Ama mantıksızlık bunların da ötesindedir. Çünkü ırka dayalı milliyetçilik, düşüncelerini, ayakları yere basan bir felsefe üzerine kurgulamadan, sadece taklit ve etki-tepki üzerine bina ediyor. Taklittir çünkü bugünkü anlamda ırk-millet anlayışı, 1789 Fransız Devrimi ile dünyaya pompalandı. Böylece Dünya kendi cetvellerinden çıkan çizgilerle lokmalara bölündü. Dünyanın hepsini sömürge edinmek onlar için oldukça kolaylaştı. Etki-tepki ise kin ve nefret duyguları üzerinden kaos oluşturdu. Kaos güçsüzlüğü doğurdu. Bir ırkın milliyetçiliği, ırk merkezli milliyetçiliğin yapısında bulunan bencillik ve kibir nedeniyle, başka bir ırk milliyetçiliğinin nedeni oldu. Ama aslında sürekli ayrışma, farklılaşma, kin-nefret, çatışma ve kaos meydana getiriyordu. Milliyetçiliğin merkezinde hala keskin faşist düşüncenin en üst basamağında bulunan Siyonizm var. Ama Siyonizm şimdi, kendisiyle dünyayı yöneteceği güç merkezini oluştururken, ırk merkezli milliyetçiliği olabildiğince yok etmiş devletleri kullanıyor. İroni biraz da burada. Dünyaya ırk merkezli milliyetçiliği durmadan pompalayan merkezlerinden biri ABD’dir. Ama Amerika diye bir ırk yok. Çünkü Amerika, Batı merkezli ırkların hükümdarlığında ama karma ırklardan oluşmuş bir devlet. Diğeri, ırk merkezli dünyanın ana kaynağıdır. Dünyaya durmadan ırk merkezli milliyetçiliği pompalamaya da devam ediyorlar ama kendileri, ırk merkezli davranış tipini etkisiz kılacak AB çatısı altında birleşti. 

Biz ise, dünya siyasetine yön verecek gücümüzü, ırk merkezli milliyetçiliğe sarılır sarılmaz kaybettik. Milliyetçiliğimizin bizi parçalara ayıracağının, hala ayırmaya devam ettiğinin farkına bile varmadık. Irk merkezli devletler kurup etki-tepki üzerinden ırk merkezli başka bir devlet kurmaya çalışanları suçlu ve hain ilan edip gücümüzü onları bastırmak veya asimile etmeye harcadık. Dünya siyasetine yön verecek düzeydeki gücümüzü kaybedince, ırk merkezli öz bir örf ve geleneğe dönüş de yapmadık. Batı hayranı, Batı taklitçisi nesiller yetiştirmeye başladık. Irkçılığımızı bile, onların tarih ve dil anlayışı metotlarını taklit etmek üzerinden bina ettik. Güçlü ırklara karşı, ırk merkezli haklara sahip olmak için, batılıların uşağı olmayı bile içimize sindirdik. Hatta Dünyadaki tüm zulümlerin müsebbibi olan Emperyalizmle işbirliğini en meşru hak olarak görmeye başladık. Müslümanlığımızı ırk temeli üzerinden inşa ettik veya ırk nedeniyle Müslümanlığımızı görmezden gelmeyi benimsedik.

Elhamdülillah bugün Kudüs, biz Müslümanları kimlik imtihanına tabi tutmaya başladı. Sorular basit. Kimiz biz? Birbiriyle çatıştığında, tolere edilebilir kabul ettiğimiz düşüncemiz Müslümanlığımız mıdır, milliyetçiliğimiz midir? Hangisine yönelik saldırılar yüreğimizi daha çok yakıyor? Irkımıza yönelik saldırılar mı? İslam'a yönelik saldırılar mı? Belki farkında değiliz ama cevaplarımız bizim dinimizin ne olduğunu ve kendimize Rabb edindiğimizin aslında kim olduğunu belirleyecek? 

 

İslam'ı ırkçılığının aracı olarak kullanmak isteyenlerle, ırkçılığı İslam'ı yok etmek için araç olarak kullanmak isteyenleri elbette bu sınava almaya bile gerek yok. Çünkü Kudüs, ırklar üstüdür. Irkçılığın mezarlığıdır. En yüce olan Allah'a imanın, yaşayan davasıdır.