Akıllı Ol! Sus ve Dur!
“Elbette bunda feraset sahipleri için ibretler vardır.” (Hicr: 75)
Siyaseti ve hayatı okuyabilme yeteneğine sahip olup, edindiği bilgilerin sentezinden, oynanacak oyunları ve gelişecek olayları sezme kabiliyeti olarak bilinen “feraset”, her mü’minin kerametidir. Onun için Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem): “Müminin ferasetinden çekinin” (Mecmauz-zevaid, 10/268) demiştir. Ama bugün ferasetli olmak; gerek Müslüman bireyler gerekse de vatandaşlarını Müslümanların oluşturduğu devletler tarafından ya topukları üzerinde çakılıp kalma ya da ökçeleri üzerinde gerisin geri dönme olarak algılanıyor.
Nüfusunun çoğunluğunu, kendilerini Müslüman gören bireylerin oluşturduğu devletleri yöneten hükümetlere sorarsanız; “bizim sırtımızda küfe var, devlet yönetiyoruz, duygusal davranamayız, elbette akıllı olmak zorundayız!” diyeceklerdir. Sonra istatistikler havalarda uçuşacak, uluslararası anlaşmaların kuralları önünüze konulacak, güç ve karşıt güç terazilerinin ölçüm verileri kıyaslanacak ve en son size feraset adına; “Bir şeyler yapmak istiyorsan, akıllı ol, sus ve dur!” denilecektir. Sanki “zamanını bekle!” dermiş gibi. Oysa beklenen o zaman, ferasetle bilinebilir ki, hiçbir zamandır. Çünkü o güç dengesi hiçbir zaman terazinin iki kefesi eşit olacak şekilde dengelenmeyecektir. Hiçbir zaman, uluslararası ticaret kuralları, senin adil bir şekilde ticaret yapmana ve emperyal güçler düzeyinde konfora ve güce erişmene izin vermeyecektir. Kim yazdı o kuralları? Kimin için yazdı? İşte o kurallar, hep o kuralı koyanın değirmenine su taşıyacak, hep onu süper güç yapacaktır. Uluslararası kuralların ve oluşturulmuş kurumların artık kimlerin boyunlarının üzerinde kılıç olsun diye kurulduğunu biliyoruz, kimin ise o kurallardan tamamen muaf olduğunu görüyoruz. Ferasetimizin gözleri o kadar da bağlanmış değildir herhalde. Öyleyse o kurallara sıkı sıkıya bağlı olmak, akıllı olmak mıdır, yoksa aciz olmak mıdır? Mesela devlet, boykotun yükünü neden bireye yükler? Boykot, neden yüreği Kudüs ile beraber olan devletlerce yapılmaz? Siyonist menşeli malların hepsinin ülke içine girişini, ülke içinde üretimini, satışını yasaklarsan, boykot meselesi kökten çözülür. Ama karşına “Uluslararası ticaret kuralları” denen bir şeyi koyarlar ve “biz bu kuralların dışına çıkamayız” derler, öyle ise akıllı olmak, susmak ve durmak zorundayız!
Sonra çok akıllı olan! Şirketler ve cüzdanları şişkin kapitalist patronlar geliyor. Akıllıdırlar çünkü kendisi o ticareti yapmazsa başkası yapacaktır!. Allah'ım! Yüce Allah'ım! Vicdan hiç mi sızlamaz? İnsan, nasıl insan olamaz? Siyonist sermaye ile ortaklıklar yapıp onların taşeronluğunu yapanlar, Siyonist sermayenin ürünlerini ithal edip ülkeye getirenler, ülke içinde üretenler, reklamını yapanlar, bayiliğini yapanlar, araçlarla taşımacılığını yapanlar, dağıtımını gerçekleştirenler ve market zincirlerinde, dükkanlarında, lokantalarında, bakkallarında satanlarda, -ki sayıları yüz binlere ulaşıyordur- vicdan hiç mi sızlamaz? Siz oradan bir kaç kuruş para kazanıyorsunuz diye, mazlum kardeşlerinizin, çocuklarının, bebeklerinin kafasına o paralarla bombalar yağdırılıyor, aç, susuz perişan bırakılıyorlar. O lokmalar bir Müslüman’ın boğazından nasıl geçer? Çoluğuna çocuğuna o lokmaları helal rızık diye nasıl yedirir? Sorarsan; “ben yapmasam başkası yapacak”, “devlet bırakmasın, niye beni suçluyorsun”, “siyonistler boykotla mı duracak? durmaz”, “ben ekmeğimin peşindeyim” derler. Öyleyse onlara göre, akıllı olmak! susmak, durmak gerekir ve herkesin kendi menfaati peşinde koştuğu paramparça bu coğrafyada, hiçbir fayda sağlamayacak eylemlere girişme aptallığına(!!) düşmeden, bir iki lokma ekmeğin peşinde koşmayı feraset saymak gerekir!!! Allah'ın Resulü’nün (sallallahu aleyhi vesellem) hadisinin devamını getirelim ve susup karşısında bir süre öylece duralım.
“Müminin ferasetinden çekinin, çünkü o Allah’ın nuruyla bakar, görür” (Mecmauz-zevaid, 10/268).