• DOLAR 34.568
  • EURO 36.242
  • ALTIN 2969.348
  • ...

   “O da onlardan yüz çevirdi ve dedi: Ey kavmim! Andolsun ki ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz” (A’râf:79)

   Tarih bize, tıpkı insanlar gibi fikirler ve ideallerin de ölümlü olduğunu gösteriyor. Eğer bir idealiteyi etkisiz kılmak isterseniz; müntesiplerinin arasındaki güçlü muhabbeti zedelemek, asgari müşterek noktalarını silmek, aralarındaki ihtilafların ateşini harlamak ve ittifaklarını bozmak gibi yöntemlere başvurabilirsiniz. Yöntemler sınırsız tabi ki. Aralarında dünya sevgisini çoğaltmak, şehvet duygularını azdırmak, makam mevki arzusunu yükseltmek, egolar, kıskançlıklar, riya... Ama nihayetinde fikri, asla bunlarla öldüremezsiniz. Fikirleri, bütün mensuplarını öldürerek de bitiremezsiniz. Aksine, ölümler fikirlerini daha diri tutar, mücadele azimlerini daha bir coşturur. Ama bir fikri, fertlerinin kalplerindeki umudu yok ederek kolayca öldürebilirsiniz. Çünkü umutsuzluk ölümdür. Umutsuzluk, bireyleri yeryüzünde gezinen ölülere dönüştürür.

   Bu gerçeklik elbette umutsuzluğun kaynağının tespitini zorunlu kılıyor.

  Umutsuzluğun en büyük kaynağı, umutsuzluk öncesinde, güç ve hâkimiyet istencinin aşırı düzeye yükselttiği kesin zafer beklentisidir. Oysa inanmış fikirlerin ne mutlak bir güç isteği ne de kesin bir zafer beklentisi vardır. Allah'a inanmış her fikrin tek isteği, bütün sonuçlardan azade, sadece ve sadece Allah rızası olmalıdır. Allah inanandan razıysa; çekilen acıların, görülen işkencelerin ve ulaşılan sonuçların hiçbir önemi yoktur. Allah'ın rızasına ise zafer kazanıldığında da kazanılmadığında da ulaşılabilir.

   Umutsuzluğun bir diğer sebebi kıyaslardır. Birincisi, yanlış bir kıyas, niteliklere değil niceliklere dayandırılır, yani sayısal fazlalıklar üstünlük olarak algılanır. İkincisi; kıyas, rekabete sürükler. İnanmış düşünce elbette herkese ulaşıp onları ikna etmek ve birer inanan kılmak ister ama tek derdi asla sayılar değildir. Çünkü tek bir inananın varlığı bile bütün âlemlere bedel olabilir. Yine inanan, fikrini inandığı için yaşar ve uğrunda mücadele eder. Yoksa etki-tepki ile meydana gelmiş bir rekabet sonucunda düşüncesini edinmemiştir.

  Gösterilen çalışmanın, yapılan fedakârlıkların, harcanan maliyetlerin yeterli karşılığının alınmadığı duygusu da yorgunluk ve bezginlik sonrası bir umutsuzluk yaratabilir. Oysa her sonuç inananın mücadele azmini daha da yükseltmelidir. Daha çok çalışmaya sevk etmelidir. Allah'ın rızası ile beraber, (kendisinin katkısı sonucunda) ezilmişlerin biraz daha rahatlıyor olması kendisi için en büyük ödüldür.

   İnanmış bir fikir; asla küsmez, pes etmez, başka inanmışı veya ikna edemediği insanları suçlamaz. Oturur muhasebesini yapar. Yeni metotlar geliştirir. Hatalarını tespit eder. Mükemmelliği sadece Allah'ta görür ve o mükemmelliğe ulaşmak için çaba harcar.

   İnsanların fiillerinin cezası veya mükâfatı bazen Huzûr-u İlâhiye’ye kalır, bazen de daha dünyada iken hesap görülür. İşte ancak o zaman, kendi kendilerine yaptıkları zulümler neticesinde üzerlerine inmiş azap sonrası, harap olmuş hallerine sırtımızı dönerek, peygamber ahlakı ile kendileri için üzüntü duyup; “Andolsun ki ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.” (A’râf:79) diyebiliriz. Yoksa yolunu kaybetmiş her ruh için, her zaman bir umut vardır. Ve yolunu kaybetmiş tek bir ruhun kendini bulmasına vesile olmak, yeryüzünde değerli bulunan her şeye bedeldir. Bir tek ruhun kurtuluşuna bile sebep olmuşsa, dökülen bütün alın teri, harcanan her kuruş para, yerini bulmuş demektir.

   “Allah’a yemin ederim ki, senin sayende Allah’ın bir tek kişiye hidayet vermesi senin için, kırmızı develerin olmasından daha hayırlıdır.” (Buhari 7/3468, Müslim 2406/34)

   Umudumuzu diri tutalım ki düşüncelerimiz yaşasın. Bu diri umudun ruhu, özelde hakkımızın huzuruna ve uyanışına, ümmetin selametine ve insanlığın kurtuluşuna vesile olur inşallah.