• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Sermayesini büyük bir şirkete yatıran bir okurumuz şimdiye kadar maaş gibi aylık düzenli kar alıyormuş. Bunun hükmüyle ilgili sorusunu şu şekilde bizlere gönderdi;

“Sayın hocam, elimde biriktirdiğim bir miktar param vardı. Çok yakından tanıdığım bir arkadaşım kendi parasını yatırdığı şirketten her ay kâr elde ettiğini ve benim de bu şirkete para yatırmamı bana tavsiye etti. Cazibeli bir kazanç olarak gözüktüğü için aynı şirkete iki yıl önce ben de para yatırdım ve her ay düzenli olarak kâr aldım. Ancak bu süre zarfında birkaç defa hariç aldığım kârda herhangi bir değişiklik olmadı. Ben, çok sonradan bu durumun şeri olarak faiz olduğunu öğrendim. Bununla ilgili beni aydınlatır mısınız?”

Kâr payı ortaklığı (Mudâraba) en helal kazanç türlerindendir. Öyle ki bu vesileyle, hem ticari alanda tecrübe sahibi olup da sermayesi olmayanlar hem de sermayesi olup da ticari tecrübesi olmayanlar, gerçekleştirdikleri bu akitle kâr elde etmiş olacaktır. Bununla ilgili detayları ve sahabelerin bu şekilde elde ettikleri bereketli kazançları bir önceki yazımda geniş bir şekilde ele almıştım. Ancak bu bereketli kazancı bazen farkında olmadan faize bulaştıracak adımlar içerisine girildiğine şahit olmaktayız. Bu tehlikeli durum bazen sermayemizi teslim ettiğimiz kişinin faize bulaşmış olmasıyla gerçekleşirken bazen de mudâraba yerine faiz akdi gerçekleştirerek meydana gelmektedir.

Evet, kârdan bahsediyorum. Verdiğimiz sermayenin üzerine haftalık, aylık veya senelik eklenen kârlardan… Öncelikle sermayenin çalıştırıldığı ticari alanın, tamamıyla faizden uzak durması gerekir. Dolayısıyla faizli bankalarla mudâraba akdi yapmak caiz değildir.

Kâr payı ortaklığında sabit gelirin söz konusu olduğu her türlü ticaret iyi bir şekilde araştırılmalıdır. Mesela yirmi bin lirasını mudaraba akdiyle bir kimseye veren kişi her ay düzenli bir şekilde sabit kâr elde ediyorsa büyük ihtimal bunda faiz vardır. Çünkü bir ticarette her ay belirli meblağda kazanç elde etmek imkânsız gibidir. Mudâraba ortaklığında sermaye sahibi ile parayı çalıştıran, kendi aralarında anlaştıkları yüzdelik veya ondalık kârla kazanç elde ederler. Bu kazanç da sermaye parasından değil de elde edilen kârdan alınmalıdır.

Yukarıda geçen fıkhî hükme binaen;

-  Bazı katılım bankalarının öncülük ettiği kâr payı ortaklığı hesabında, sermaye sahibi aylık düzenli kazanç elde ediyorsa bunun detayını bütün şeffaflığıyla bankadan öğrenmelidir. Arada cüzi bir farkla dahi olsa aydan aya elde edilen kârın oranı değişmelidir.

-  Sabit kâr ancak; parayı çalıştıranın gayrimenkul tarzı bir yeri satın alması veya ortak olmasıyla gerçekleşebilecek bir durumdur. Öyle ki çalıştıran kişi aldığı bu gayrimenkulü veya hissesini kiraya vermiş olacak ki bu kirayla sabit bir kazanç elde etsin. Yoksa bu şekildeki bir kazanç, daima içerisinde şüphe barındırmış olacaktır.

-  Kâr payının sabit olmasının bir diğer tehlikesi de şudur; sermayeyi çalıştıran kişi, olur da bazen fazla kazanç elde eder ve paranın asıl sahibini bu kazançtan mahrum bırakır. Ya da bazen zarar eder ve buna rağmen ortağına fazla para vererek kendisini mağdur eder.

Ebu Hureyre (radiyallahu anh) rivayet ediyor: Gün gelecek insanlar elde ettiklerini (kazancı) sorgulamayacak. Acaba helalden mi yoksa haramdan mı?(Buhârî) İşte bu asrın Müslümanları olarak tam da o günü yaşıyoruz. Üç beş kuruş biriktirdik mi nasıl ve ne şekilde olduğuna bakmadan ne olduğu belirsiz ticari kurumlara başvuruyoruz.

Her aile için asıl olan evinin huzuru, çocuklarının geleceğidir. Haram rızkın girdiği evlerde huzurun bulunduğu görülmemiştir. Bedenini haram yollardan elde edilmiş yiyeceklerle büyüten, aynı yoldan elde edilmiş elbiselerle setreden bir çocuğun geleceği ne babaya ne de anneye hayır verir.

Soruyu soran kardeşimiz, aldığı sabit kârlarla ilgili bir araştırma yaparak faize bulaşıp bulaşmadığını ortaya çıkarmalıdır. Eğer bulaşmışsa, fazladan elde ettiği paraları herhangi bir hayır kurumuna bağışlamalıdır.