• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
SON DAKİKA

Artık bazı ön kabullerimizi gözden geçirme zamanı gelmiştir. Yaşadığımız zaman diliminde Ortadoğu savaşları “petrol savaşları” değildir. Ortadoğu`yu kana bulayan ABD`nin zemini stoklanan petrol ile adeta petrol denizi gibidir. Petrol çok değerli ve alternatifsiz bir enerji kaynağı olma vasfını giderek kaybediyor. Petrol fakiri Suriye`nin kan gölüne çevrilmesi ve akan kanın bir türlü durdurul(a)maması meselenin petrol olmadığının açık delilidir.

Olup bitenleri Müslümanların yer altı kaynaklarının zenginliklerine göz dikmekle açıklamak bize yıllarca Kürt meselesinin “bölgenin az kalkınmışlığı ve fakirliği” ile açıklayanları hatırlatıyor.

Meselenin yeni topraklar kazanma meselesi olmadığı da çok nettir. Yani bu ülkeleri her gün bombalayanların buralarda sınırları mevcut değildir. Mesele sınırları genişletme ve ülkelerine toprak katma meselesi olarak kabul edilemez.

Yanlış teşhisin yanlış tedaviye ve hastanın daha da kötüleşmesine neden olacağı tartışmasızdır. Kanaatimce teşhisin yeniden gözden geçirilmesi gerekir.  

Bu savaşlar, petrol bulunmazdan önceki dönemlerde de vardı. Bu savaşların tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Savaşlardaki toprak, maden ve sair ekonomik değerle işin savaş hasılatı boyutuyla ilgilidir. Ama asla savaşların “asli” sebebi değildir.

Uzatmadan esasa geleyim. Bu savaşlar Nemrut ve Firavunun çağdaş örneği olan güçlerin İlahlıklarını yeryüzünün her tarafına yayma ve pekiştirme ile Rabbim ancak ve ancak Allah`(cc)tır diyenlerin savaşıdır.

Bu nedenle savaşsız bir dünya ancak hayalden ibarettir. Yeryüzünde kıyamete kadar Allah`ın (cc) taraftarı, hakkı ve adaleti ayakta tutmaya çalışan bir grup mümin olacağına göre bu savaş kıyamete kadar devam edecek.

Bu nedenlerle güncel yorumlar yapılırken Kur`an`da zikredilen bu savaşların öncüsü niteliğinde savaşlar göz ardı edilmemelidir. O savaşları Rabbimiz bize aktarırken, müminlerin hangi şartlarda muzaffer olduklarını, zaaflarını, yenilgi sebeplerini ayrıntılı olarak anlatmıştır.

Öncelikle şu tespiti yapmamız gerekir ki, müminlerin zaferi ile sonuçlanan hiçbir savaş onların sayı ve silah üstünlüğü ile açıklanamaz. Aksine Müslümanlar şimdi ki durumlarından çok daha zayıf ve göreceli olarak kâfirler de şimdi ki güçlerinden daha üstün konumda iken zafer kazanmıştırlar.

Zaman zaman gündeme getirilen ümmetin iki milyara yaklaşan nüfusu, üzerinde yaşadığı coğrafyanın zenginliği çok da bir anlam ifade etmiyor. Efendimizin işaret ettiği gibi “moloz” yığını halinde olduktan sonra beş milyar nüfusunuz olsa ne yazar!

Daha da önemlisi sadece adı olup kendisi olmayan “ümmet” kavramı yerine artık Kur`an`da zikredildiği üzere “Sadece Allah`tan (cc) yardım bekleyen, ayaklarını sabit kılmasını isteyen sabırlı” direnişçilere dikkat etmek gerekir. Gerçekten kâfirlere galip gelmek ancak Allah`ın yardımı ile mümkündür. Bu düşünce ümmet olarak ifade edilen yığınlar tarafından reel politik görülmeyip dışlansa da âcizane kanaatimiz böyledir.

Kıyamete kadar Talut`un ordusu gibi Allah`ın (cc) övgüsüne mazhar olmak, düşmanlarına karşı galip gelmek isteyenler sayıca az, sabırlı, ayakları sabit, sadece Allah`tan (cc) yardım isteyen bir cemaat bulsun ve onlara katılsın. Vesselam.