Onun kimi seçtiği mi, kimin onu seçtiği mi önemli
Selulzadenin biri parmaklarıyla sayarak şöyle diyor: “milletvekillerini seçecek, yargıçları seçecek, rektörleri seçecek; hiç kimse O`nu denetleyemeyecek. Suç işlese yargılayamayacak”. Devamla “dünyada tek adam yönetiminin ayakta kaldığı bir ülke söyleyin” diyor. “Bu sistem değişikliğine “evet” demek aslında Reis`e ihanettir. Ona bundan daha büyük bir kötülük yapılamaz” diyor. Diyor da diyor!.
Biz de diyoruz ki, esas önemli olan yeni sistemde cumhurbaşkanının kimi seçtiği değil, kimin Cumhurbaşkanını seçtiğidir. “Evet” diyenlerin istediği sistemde cumhurbaşkanını millet seçiyor mu? Seçiyor. O da gitsin istediğini kendisi seçsin. Ne var bunda. Sonuçta onun seçimi dolaylı olarak milletin seçimi olmayacak mı?
Hayırcıların sisteminde milletvekillerini zaten parti genel başkanı seçiyor, bazı parti genel başkanlarını da “kasetçiler” seçiyor, yani tayin ediyor. Sonra da bu kasetle gelenler haliyle cumhurbaşkanını seçemiyorlar. Devreye başka başka seçiciler giriyor. Bir de bakıyoruz piyangodan çıkmış gibi hayatta görmediğimiz adını sanını duymadığımız biri cumhurbaşkanı olmuş, ramazan günü karşımıza geçmiş su ve ya başka şeyler içiyor. Yani “ben sizden değilim, size ve inancınıza zerre kadar saygım da yok mihnetim de yok eyvallahım da” der gibi.
Anayasa mahkemesi üyelerinin tamamını cumhurbaşkanın seçmesi mevcut halinden çok daha iyi olur. O zaman bu yargıçlar ABD`nin bizim çocuklar dediği kimselerden brifing alıp dört yüz on bir milletvekiline, yani millete rağmen saçma sapan kararlar veremeyecekler. Yüksek yargıçları Cumhurbaşkanı değil millet seçsin deseler onu anlarım. Rektörler de aynı şekilde ya milletin seçtiği kişi ya da bizzat millet tarafından seçilmeli. Yoksa geçmişte olduğu gibi adına “derin devlet” dediğimiz gulyabaniler seçecek.
Cumhurbaşkanı suç işlerse kimse O`nu yargılayamayacak, hesap soramayacakmış. Açıkçası Merhum Erbakan`a hesap sorulduğu gibi hesap sorulmasını istiyorlarsa avuçlarını yalasınlar. Millet şevkle, heyecanla, coşkuyla seçecek, gulyabaniler onu Beyaz saray istemedi diye suçlayıp mahkûm edecekler! Yerine milletin cüzi bir kısmının seçtiği birini getirecekler, öyle mi!? Yok artık Beyaz sarayın kararını “yargı kararı” diye yutturmak!
Benim bildiğim, “Hayır” diyenlerin savunduğu sistemin babası Montesquieu doğmadan önce çok daha iyi idik. Daha huzurlu, daha müreffeh idik. Birinci meclis 1876`da açıldı meclise şimdiki hayırcıların ataları üşüştü. Halife, hileyi fark edip meclisi kapattı, devletin ömrü 32 yıl uzadı. 1908 de meclisi yeniden açtılar, bu sefer hayırcıların ataları daha güçlenmiştiler ve halifeyi azlettiler. 10 sene içerisinde “sevr” ile karşı karşıya kaldık. Meclisi Mebusanımız oldu ama işgal edilememiş bir karış toprağımız kalmadı.
Not: “Selulzade” derken Abdullah b. Übey b. Selûl`ün fikir çocuğunu kast ediyorum. Halen kendisine “İslamcı yazar” denilen müfrit bir HDPKKCHP işbirlikçisi.