• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılırken güvenlik güçlerine dokunulmazlık zırhı giydirilmesi girişimi tepkilere neden olmuştur.

Aslında mevzuatımızda mutlak manada dokunulmaz olan hiç kimse yoktur. Cumhurbaşkanı bile Meclis tarafından istenilirse Yüce Divan da yargılanır. Milletvekilleri ya dokunulmazlıklarının Mecliste kaldırılması ya da milletvekilliklerinin sona ermesi ile yargılanabiliyorlardı. Onların dokunulmazlığı geçicidir. Kamu görevlileri de usulüne uygun soruşturma izni verildikten sonra zaten yargılanıyorlardı.

Kanaatimizce itiraz edilen konu, dokunulmazlıkların kaldırılmasında ziyade uygulamada çıkacak sorunlarla ilgilidir. Mesela dokunulmazlık kaldırıldığında herkes bilse ki, keyfi tutuklamalar yapılmayacak, hüküm kesinleştikten sonra ancak infaz ile kişi cezaevine konulacak, kimsenin buna itirazının olacağını düşünmüyorum. Ama geçmişte vekillerin dokunulmazlığı kalkar kalkmaz nasıl enselerinden tutularak arabalara tıkıldığı göz önüne getirildiğinde itirazlar daha bir anlam kazanıyor. İtirazların belki haklı bir nedeni de şu olabilir. Dokunulmazlık dosyaları neden bu kadar biriktirildi? Her vekil suç işlediğinde meclis dokunulmazlığını usulüne uygun kaldırabilirdi ve kimsenin buna itirazı olamazdı. Anayasaya geçici madde eklenmek suretiyle her bir vekilin mecliste savunması alınmadan dosyalarının doğrudan savcılıklara gönderilmesi hukuken tartışılabilir.

Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda sadece İktidar partisine saldırılması kanaatimce yersiz ve haksızdır. Zira bu konuyu sürekli gündeme getiren parti ana muhalefet partisidir. Ülkenin olağan üstü bir dönemden geçtiği kamuoyunun infiali ve mecliste çok yüksek bir oyla yasanın kabulü karşısında sorumluluk sadece iktidara yüklenemez. Kaldı ki belli bir parti bundan çok fazla etkilenecek olsa da düzenleme bütün partileri kapsamaktadır. 

Güvenlik görevlilerine getirilmeye çalışılan yeni güvencelere gelince bu konu henüz tasarı aşamasındadır. Meclise sevk edilen tasarıya göre MİT mensuplarına tanınan yargılanma koruması askerlere de tanınıyor. Operasyon sırasında işlenen suçlardan dolayı askerler hakkında soruşturma yapılması izne tabi olacak. Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları için başbakan, diğer personel için milli savunma bakanı, jandarma genel komutanı ve sahil güvenlik komutanı ile bu komutanlıklardaki diğer personel için içişleri bakanı izin vermeden soruşturma açılamayacak. İşlenen suçlar nedeniyle soruşturma izni verilene kadar yakalama, gözaltı ve tutuklama yoluna gidilemeyecek.

Kanaatimizce hiç kimse dokunulmaz olmamalıdır. Suç işleyen kim olursa olsun ona dokunulmalıdır. Ancak maalesef öyle bir hukuk sistemimiz var ki sıradan vatandaş hariç hemen herkesin bir koruma ve ya dokunulmazlık zırhı mevcuttur.

Haklı görmesek de kamu görevlilerinin “koruma zırhı” taleplerinin kendilerince makul gerekçeleri vardır. Kamu görevlisi lüzumsuz soruşturmalarla tedirgin olmamak için soruşturmadan muafiyet değil de amirinin onayından geçirildikten sonra soruşturma açılmasını talep etmektedir. Kamu görevlisine soruşturma açılmasının amirlerinin iznine bağlanması konusunda tedirgin edici durum amirlerin suçluları yargıdan kaçırabileceği endişesidir. Uygulamada da maalesef bu endişeleri haklı çıkartacak çok sayıda örnek de mevcuttur.

Kamu görevlileri bu koruma zırhı altında terörle daha etkin mücadele yapabilecekleri gibi, kendileri de birer teröriste dönüşecek kadar keyfi davranabilmektedirler. Nitekim doksanlı yıllarda güvenlik görevlilerinin vatandaşı asit kuyularına attıkları, beyaz toroslarla götürdüklerini kaybettiklerini biliyoruz. Kuşandıkları koruma zırhı ile terörün kökünü kazmaları beklenen bu güvelik görevlilerinin keyfi uygulamaları ile terörün kök salmasına sebebiyet verdikleri herkesin kabulüdür. Tasarı yaşlaşırsa yeni “Yeşillerin” “ Temizözlerin”

Ortaya çıkacağı endişeleri haklı ve yerindedir.

Devlet maalesef AK Parti iktidarında da terörle mücadelede etkin sonuç alamamaktadır. Görece bir geri çekilme müşahede edilse de halkın gönlü kazanılabilmiş değildir. Hükumet maalesef terörle topyekûn savaş denilince sadece topla tankla savaşı önceliyor. Oysa halkın örgütü doğru tanıması, asıl amacının halkın menfaatlerine hizmet olmadığını, Kürtleri İnançlarında koparmak olduğunu anlatacak, bir yandan da bu halkın çocuklarını camilerde Kur`an`la tanıştıracak, kalplerine Allah Korkusunu yerleştirecek gönüllülere ihtiyaç vardır. Devletin lanetli süreç boyunca işlediği cürümlerden biri de “melle projesi” ile çoğu örgüt propagandacısı melleye maaş bağlamasıdır. Bu gün devletten maaş alıp sabah akşam örgüt propagandası yapan melleler görevleri başında iken örgütle mücadele edecek âlimler, mücahitler maalesef hala zindanlardadırlar. Bölgede adeta İslam`la yapılan bir savaşta ilmi manada “generaller” zincirlere vurulmuş iken tabiri caizse diğerleri salıverilmiştir.

Bu şartlar altında dokunulmazlara dokunulsa ne olur, dokunulmasa ne olur!