• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Görünen o ki bu coğrafyada üç farklı devlet teşekkül etmiş ve birbirleri ile savaş halindeler. Ülkenin tamamını ele geçirme mücadelesi veren bu devletlerin başkanları Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN, Apo ve Fetullah GÜLEN.

Her üç devlet kendini meşru rakibini terörist olarak niteliyor. Mesela PKK medyasının saray terörü ya da polis ve askere saray çeteleri demesi bundandır.

Kanunu güçlü olan koyar prensibi uyarınca güçlü olan RTE devleti meşru, diğer iki devlet(!) gayrı meşru olduğundan taraftarları yakalanıyor, yargılanıyor ve hapsediliyorlar.

17/25 aralık operasyonu başarılı olsaydı muhtemelen şimdiki cumhurbaşkanı cezaevinde olacak, bir çok İslami STK da terör örgütü olarak yargılanacaktı.

Buna en ilginç örneklerden biri de M. Kemal`in Osmanlı mahkemelerince yargılanıp idam cezasına çarptırılmasıdır. Kendisi başarılı olunca da Devlet başkanı olan halifeyi sülalesi ile birlikte ülkeden kovmuştur.

Her devlet; kendisine başkaldıran, isyan eden meşru kuvvetleri ile çatışmaya girenleri terörist olarak niteleyip cezalandırır.

Gelelim sadede, Hizbullah terör örgütü mü? Terör örgütü ise kime göre? Hangi otoriteye başkaldırmış? Hizbullah`ın asıl savaştığı devletin; APO`nun devleti(!) olduğu, bu gayrı meşru devletin güçlerine karşı savaştığı tartışmasızdır.

Hizbullah üniformalı devletle savaşmayı ilke olarak benimsemediğinden FETÖ örgütüne karşı da eylemde bulunmamıştır. Çünkü FETÖ, terör faaliyetlerini devletin kurumları aracılığı ile işliyordu. FETÖ`ye yapılacak bir saldırı devlete karşı gibi algılanacaktı.

Bütün hukuk düzenlerinde meşru müdafaa bir cezasızlık nedenidir. Hizbullah dosyaları tarafsız ve sağlıklı bir mahkeme tarafından incelense tamamının “meşru müdafaa” sınırları içerisinde kaldığı kolaylıkla anlaşılacaktır.

FETÖ örgütünün en az PKK kadar Hizbullah`a düşman olduğu tartışmasızdır. Meşru müdafaa sınırları içerisinde kendilerini öldürmeye gelen PKK militanını öldüren Hizbullah mensupları PKK`lılar tarafından öldürülemeyince FETÖ polisleri tarafından karakollarda işkence ile şehit edildiler. Bir kısmı da FETÖ hakimlerince delilsiz mesnetsiz idama mahkum edildiler.

Belki bu anlattıklarımın bir istisnası olarak Gaffar Okan`ı bana hatırlatmak isteyen olabilir. Polemiğe girmek istemem ama üçüncü bir devletten söz etmek gerekiyor, “Derin devlet”. Derin devletin yasal görünüm altında yasadışı faaliyetlerde bulunduğu kesindir. Yasadışı faaliyet yapan devlet görevlileri de aslında terör faaliyeti yapmışlardır. Asit kuyuları örneğinde olduğu gibi. Ancak bu kişilerin yaptığı hukuksuz faaliyetleri kolay kolay tespit edilemez. Gaffar`ın da yasa dışı icraatları nedeniyle infaz edildiği çok yaygın bir kanaattir. 

Sonuçta Hizbullah; PKK, FETÖ ve Derin devletle mücadele etmiş ancak devlete karşı hiçbir eylemde bulunmamıştır. Devlet de şimdi Hizbullah`ın savaştığı bu terör örgütleri ile savaşıyor. Demem o ki Hizbullah`a mensup olanların halen zindanlarda olması bu açıklamalarımız karşısında nasıl izah edilecektir. Yani devlet PKK`yı ve FETÖ`yü kendisi de meşru devlet olarak mı görüyor ki ona karşı silahlı mücadele yapanlara hala terörist muamelesi yapıyor. Burada muazzam bir çelişki yok mu?

Hizbullah PKK ile savaşırken ayrıca devletten para almış olsaydı yani koruculuk yapsaydı ceza almayacaktı değil mi? Ama içinde derin devletin FETÖ`nün bulunduğu kirli yapılarla işbirliği yapmamış olması suçlu olduğuna delalet eder mi?