• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
SON DAKİKA

Özgürlük savaşlarının bir hukuku, bir usulü yok mudur? Özgürlük mücadelesi verilirken “ya şehadet ya zafer” sloganı şu şekle dönüşmüşse ne olacak: “ya şehadet ya şehadet”. Asla zafer ihtimalinin olmadığı bir savaşa girişilmesi doğru mudur? İstemediğiniz halde size dayatılmış bir savaşta izzetli bir ölüm, zillet içinde bir hayata tercih edilebilir. Ancak zafer ihtimalinin hiç olmadığı sırf şehadet için savaş başlatmak karşı tarafa savaş tahmil etmek caiz midir?

Kur`an-ı Kerim`de bire onla savaşılabileceği var ama bire binle de savaşılabilir mi? Buradaki sayıların, oranların bir anlamı yok mudur? Savaşçıların, içinde masum çocukların ve kadınların yaşadığı meskûn mahalleri cepheye dönüştürmeleri, bombalara davetiye çıkarmaları ne kadar doğrudur? Bu kadın ve çocuklar, küfür düzeninde yaşayıp cehenneme gitmektense bunları beraberimizde cennete(!) götürelim anlayışı ne kadar sağlıklıdır?

Sivillerden, çocuklardan canlı kalkan yapmak, caiz midir? Ahlaki midir? Vicdani midir? Hukukta, fıkıhta sizin çocuklarınızı rehin alıp size karşı savaşta kalkan olarak kullananlara nasıl davranılır? Siz o savaşı kaybetme pahasına canlı kalkan olan çocuklarınızı mı korursunuz, yoksa savaşı kaybetmemek için çocuklarınızı gözden mi çıkarırsınız?

Bir halkı özgürleştirmeye nerden başlanmalı? Çok sayıda özgürlük bekleyen halk varken neye göre ve nereye öncelik verilmelidir? Mesela bir kimliğin bile çok görüldüğü bir coğrafya değil de nispeten çok daha geniş haklara sahip olunan bir coğrafyada aynı halkın hakları için savaşmanın altında başka nedenler yok mudur? Mesela Budistlerin cayır cayır yaktığı Müslümanların değil de göreceli olarak çok daha geniş haklara sahip bir coğrafyada savaşmak nasıl izah edilebilir?

Her Allah (cc) için savaşıldığı iddiasını doğru kabul etmek zorunda mıyız? Allah için savaşın objektif şartları yok mudur? Allah`ın(cc), kendisi için savaşanların dost ve yardımcısı olduğu ön kabulü, hiçbir kayda bağlı değil midir? Mesela ganimet için okçular tepesini terk edenlere yardımın kesildiğini biliyoruz. Bir de okçuların ganimet ve bir başka nedenle birbirlerinin kanını döktüğünü düşünün o zaman Allah`ın yardımı beklenebilir mi?

Bütün İslam düşmanlarının saldırısına maruz kalmak, Ahzab savaşını andırabilir/hatırlatabilir. Ancak biz biliyoruz ki Efendimiz Ahzabın saldırısına maruz kalmamak için azami çaba sarf etmiştir. Mesela Kureyş ile savaşmadan Yahudilerle anlaşma yapmış, Mekke`yle anlaştıktan sonra Yahudilerin üzerine yürümüştür. Ancak şimdi siz, size savaşı aklından dahi geçirmeyecek yakın uzak herkese savaş açar adeta ahzabın ittifakını sağlarsanız burada bir hata yok mudur? 

İlimizde medrese faaliyetleri yapan Suriyeli kardeşleri Urfalılar bilir. İlk tanışmamızda aklımdan geçen şu olmuştu “bu insanlar bu ilimleri ile nasıl cihadı bırakır gelirler. Adamlar genç, dinç ve çok sayıda hem öğrencileri hem de müritleri olduğu halde nasıl bir mazeretleri olabilir.” Sonra Müderris olan, biz sormadığımız halde anlatmaya başladı. “Biz bölgemizde devlet binalarından birini ele geçirip hem tedrisat hem de cihadı birlikte yürütmeye karar verdik. Silahlarımız da Kur`an-ı Kerim ve gerekli ders kitaplarımızı temin ettik. Biz bu iki faaliyetin birbirini tamamlayacağını birinin olmaması halinde diğerinin anlamını yitireceğini düşündük. Bu minval üzere savaşırken bizim gibi muhalif olan bir gurubun saldırısına maruz kaldık.      Haksız yere kanımızı döktüler, medreselerimizi bombaladılar tahrip ettiler, kitaplarımız kül oldu. Bizler Müslüman kardeşlerimize silah doğrultmaktan çekindik. “İki müslüman birbirine kılıç çektiği zaman, öldüren de, ölen de cehennemdedir” hadisinin muhatabı olmaktan korktuk. Hicreti tercih etmek zorunda kaldık” dedi.

Bir büyüğümüzün dediği gibi “Ya Rabbi, Bizim kanımızı Müslümanlara,  Müslümanların kanını da bizlere döktürme!” Amin.