• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Bir takım İslami STK`larda görev almış ve zaman zaman da İktidar partisinden aday adayı olmuş bir arkadaşla sohbet ediyoruz. Hüda Par`ı nasıl bulduğunu soruyoruz. “Artık bir cemaat gibi değil bir parti gibi davranması, cemaatler ve derneklerden bağımsız olması gerektiğini” söylüyor.  Nasıl yani diyoruz. Mesela bir cemaat veya dernek bizimle aynı hedeflere yönelmiş ise onlar da bizim gibi Allah(cc)`ın rızasına talip iseler nasıl yollarımızı ayıracağız. Hedeflerimiz ve hedefe giden yollar da aynı ise nasıl ayrılacağız? Mesela hangimiz yoldan çıkacağız diyoruz. Cevap çok şaşırtıcı ve hayret verici: “Bir partinin amacı Allah`ın rızasını kazanmak olamaz, siz bir parti iseniz hedefiniz halkın rızasını kazanmak olacak” diyor.  Beraberimdeki arkadaşım “biz siyasette dürüstlüğü önceliyoruz” diyor. Buna verilen cevap çok daha ilginç: “Bunlar boş laflar, siyaset ve dürüstlük bağdaşan, örtüşen şeyler değildir”  diyor.  

Bunlar şaka veya espri değil arkadaşımızın samimi görüşleri. Bundan 20-30 yıl önce biz Müslümanlar aynı mahallenin insanları gibi birbirimizi çok yakından tanırdık. Katılmasak da mahallemizin fikirlerini bilirdik. Fikir ayrılıklarımız vardı ama bu kadar zıtlık yoktu. Fikren bu kadar birbirimize yabancı olacağımız hiç aklımıza gelmezdi.

Arkadaşım gibi düşünenlerin çapını hacmini kestiremiyorum. Bu düşünceler ekseriyetin görüşü mü? Yoksa marjinal fikirler mi? bilemiyorum. Eğer bu düşünce ekseriyetin düşüncesi ise biz marjinal kalıyoruz. Zira bu siyasete bakış açısı bize tam 180 derece aykırıdır.

***

Siyasette yeni fark ettiğim bir husus da şudur? Biz eskiden partilerde, bürokraside bizim gibi düşünen “bizden” olanların önemli mevkilere gelmelerini çok arzulardık. Bunların geldikleri görevlerde davaya hizmet edeceklerini yükümüzü hafifleteceğini düşünürdük. Bizi temsil edeceklerini, bizimle istişare edeceklerini sanırdık. 

Ancak yeni konsepte uyanık(!) siyasetçiler dava arkadaşlarını çantalarında keklik görüyor, kendisine onlardan zarar gelmeyeceğini biliyor, buna mukabil yolunu kesebilecek, engel olacak karşı mahalleye sadakatte kusur etmiyorlar. Hala dava şuuru ile hareket edenleri aptal yerine koyup kendisi ihanet etse de bu aptalların(!) ihanet edemeyeceğini düşünerek tavır geliştiriyorlar.

Giderek çoğalan bu siyasetçileri şu yönüyle Yezidilere benzetirim.  Yezidiler Allah`ın (cc) afv ve mağfiret sahibi olduğunu kullarının sadece iyilik ve hayrını istediğini hâsılı ondan kullara zarar gelmeyeceğini bu nedenle onunla iyi geçinilmese de sorun olmayacağını düşünürler. Ancak şeytan insanlara zarar verebilir, bu zararın önüne geçebilmek için onunla iyi geçinmek gerekir, yani onun şerrinden emin olmak için ona ibadet edilmesi gerektiğini söylerler.

Bu siyaset şeytani bir siyasettir. Kısa zamanda saf olanlar da uyanırlarsa(!) dava arkadaşlarına ihaneti “siyasetin gereği” ya da olmazsa olmazı olarak görürlerse ne olur. Bu siyasetin öncüleri sonrakilere de çığır açtıkları için onların suçlarına ortak olmazlar mı?

 ***

Hüda Par`ın kuruluşu aşamasında istişare toplantılarının birinde sanırım soru cevap faslında sorulmak üzere ilginç bir soruyu masada terk edilmiş gördüm. Soru şöyle: “Bize oy vermeyen bir “muttaki” ile oy veren “fasık” arasında kalbimizi nasıl kontrol edeceğiz?”  Bu soru bana göre cevabı oldukça zor bir soru idi. O soru orada sorulmadı ama ben bunu başka profesyonel siyasetçilere sordum. Onlar çok basit bir şekilde soruma cevap verdiler. “Bu iş kolay, size oy veren fasıka muttaki, oy vermeyen muttakiye de fasık der işi çözersin” dediler.

Yukarıda arz ettiğim nedenlerle siyasete (particiliğe) karşı olanları anlıyorum. Bu nedenlerle uzun bir dönem ben de particiliğe karşı idim. Ama particiliğe karşı olduğum zamanlarda da öğrencilerime siyasetin İslam`daki hükmünü sorar “farz-ı ayn” cevabını vermeyenlere geçer not vermezdim.

Semavi dinler (*) binlerce kez tahrif edildi bozuldu. Bunu bilen birinin Efendimizin davetine “Senden önce gelenler de bu dediklerini söylüyorlardı, ne oldu hepsi sonradan bozuldu, senin arkanda gidenler de bozacak/bozulacaklar, en iyisi ben uzak durayım” demesi makul karşılanabilir mi? Kuşkusuz her dinin sadıkları vardı, biz de İslami siyasetimizi sadakatle sürdüreceğiz inşallah.

*- Aslında semavi dinler yoktur. Allah (cc) nezdinde din birdir ve İslam`dır. Meramımı kolay ifade için “semavi dinler” demek zorunda kaldım.