• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Her Müslüman`ın asıl işi yaratılış amacına uygun bir şekilde dünya imtihanını başarı ile verip cennete gitmektir. Cennete gidebilmek için nebilerin resullerin hasseten Efendimiz`in  (sav) izlediği yolun takipçisi olmak mecburiyeti vardır. Samimi bir cennet talibi için bütün mesele doğru bir şekilde hakikat yolunu bulabilmektir. Zira birileri yolu bildikleri halde zorluklarını göze alamadıklarından özgür iradeleri ile ya yolu terk edebilirler ya da o yola hiç girmezler.

Nebilerin asli vazifelerinden olan bütün insanlığı bu yola çağırma işi, aynı zamanda o yolda yürüyenlerin de vazifesidir. Bir Müslüman ya ailesinin daha küçük yaşta yol göstermesi ile ya çevresinden bir kişinin ya da bir cemiyetin çağrısı ile hakikat yolunu bulmuş olabilir. İnsanın hiç bir yardım almadan salt aklıyla bu yolu bulması imkânsız gibidir. İnsan faktörü olmadan yolu bulmak ancak rehberlerin bize getirdiği yol haritalarını (Suhuf/kitap) doğru okumakla mümkün olabilir.

Mümin kendisini bu hak çizgiye davet edene minnettar olur ve çizgide kaldığı müddetçe onun izinden gider. Ancak Müminin dikkat etmesi gereken husus aynı yolda kalmak şartıyla öncülerini izlemektir. Önünden giden beşerdir. Beşer şaşar derler, şaşabilir. Öncünün başta nefsi emmaresi olmak üzere O`nu yolundan saptırmaya çalışan çok farklı faktörler vardır. Yolun tabiatından kaynaklı derin uçurumlar, sarp yokuşlar sapmaya neden olabilir. Asıl görevi Mümini yoldan çıkartmak olan şeytanın askerleri sağdan veya soldan yaklaşarak O`nu yoldan çıkartabilirler. Bazen Şeytanın askerleri örgütlenerek tahrip gücü yüksek bomba vb. öldürücü silahlarla Müminleri kitlesel olarak yoldan çıkarmaya cehennemin yoluna sevk etmeye çalışırlar. Dikkat edilmesi gereken husus O`nu hakikate davet eden kişi veya kurum çizgiden çıktığında ondan ayrılıp yoluna devam etmektir.

Bazen bir kâfir hakikat yoluna gelir bir müminin koluna girer belli bir süre (ona güven verinceye kadar) onunla gider ancak O`na fark ettirmeden yavaş yavaş onu yoldan uzaklaştırır. Fakat kişi yoldan uzaklaştığının farkına dahi varamayabilir. Biz bunlara MÜNAFIK diyoruz. Bedeni yanımızda kalbi gâvurdan yana olanlar. Bunlar ancak cepheleşme ve çatışma başladığında saflarını değiştirerek karşı tarafa yani kalben de bağlı olduklarının yanına giderler. Cihad ve şehadet vakti geldiğinden kadın yaşlı ve çocukların arasına karışmaya çalışır mazeretler uydururlar.

Asıl sıkıntı özellikle yola çağıranların belli bir kitlenin yola gelmesine vesile olanların yoldan çıktıkları halde peşindekilerin hala yolda olduklarına inanmasıdır. Bu çok ciddi bir problemdir. İnsanlar o kadar çok bağlılık tesis etmişler ki nebilerin yolunu terk etme pahasına önderlerinin izinden gitmekte sakınca görmezler. Artık asabiyete dönüşen bu hastalık hali maalesef giderek tehlikeli boyutlara ulaşmaktadır. Aslında bir kısmı başından beri Şeytanın adamları olup yolun güzelliklerini, varılacak cenneti anlatarak insanları yola çağırıyor sonra da onların zaaflarından yararlanıp kendi peşinden sürükleyerek cehenneme götürüyorlar. Aynı zamanda gerçek davetçilerin çağırılarına “sizden önce beni o yola çağırdılar, ben de çağrıya uydum ve zaten o yoldayım” diyebiliyorlar.

Yolumuzu kesmek için çok yoğun çaba göstermiş, uzun yıllar çatıştığımız biri hidayet yolunu bulup önümüze düştüğünde Müminlerin bundan memnun olması gerekir. O`nu rehber edinmekte asla beis görmemelidir. Keza uzun yıllar birlikte yol yürüdüğümüz biri bizden ayrıldıktan sonra peşinden gitmediğimiz gibi kendisi ve beraberindekiler tekrar bize yöneldiğinde onlara kucak açmalı tekrar onlarla beraber olunmalıdır. Ayrılışı ve hataları başa kakılmamalıdır.

Herkesin kendi yolunu hak ve hakikat olarak kabul etmesi normal karşılanabilir. Ancak bu karışıklığı gidermek o kadar zor değildir. İmamı Şafii Hazretlerinin “Fitne zamanı düşman oklarını takip edin onlar sizi hakikate götürür” sözü önemli bir yol işaretidir. Ne mutlu Müminlerin dostluğunu, kâfirlerin düşmanlığını kazananlara…