• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Genellikle başarılı avukat davayı kazanan avukat olarak bilinir. Ama bazı uyanık avukatlar davayı kazanamayacağını anlayınca müvekkili kazanmayı tercih ederler. Bu uyanıklar aslında başından itibaren davanın kazanılamayacağını bildikleri halde sırf para kazanmak için dava tutarlar. Özellikle ceza davalarında heyetin karşısında biraz sesini yükselterek konuşunca biraz da el kol hareketleri yapıp delilsiz tutarsız konuşmalar yapınca dava sahipleri “maşaallah esti gürledi heyeti rezil etti, daha ne yapsın.” Hatta bazen karar açıklanmadan dava sahipleri bu nefis savunmadan sonra muhakkak beraat alırız havalarına girerler. Aslında beraat alınamayacağını en iyi bilen avukattır. Karar açıklandığında da “Ama bu hâkimler vicdansız, insafsız. Avukat elinden geleni yaptı.” derler.

 

Bu ülke; ne zorbalıklar, karanlık dönemler, despotluklar gördü. Şimdi o dönemlerin canlı tanıkları aramızda olmalarına rağmen yeni neslin bu dönemlerin yaşandığından haberleri bile yok. Camilerin ahıra çevrildiği, Kur`an öğrenmenin, Arapça ezanın yasaklandığı, İstiklal mahkemelerinde Türkçe bilmediği için idam edilenlerin olduğu, “önce sanığın idamına tanıkların bilahare dinlenmesine” denildiği dönemleri yeni nesiller bilirler mi? Bu zifiri karanlık dönemin temelleri Sultan 2. Abdülhamit`e yapılan darbeye dayanır. 1950 yılına kadar çeyrek asır boyunca koyu karanlık dönem devam etti. DP döneminde “yeter söz milletin” sloganı ile millet yalancı bahar mevsimine girdi. Ezan, Arapçaya çevrilmiş, Menderes «Siz isterseniz şeriatı bile geri getirebilirsiniz» demişti. Millet şeriatı bekleye dursun 10 yıl süren bu yalancı bahar 1960 darbesiyle yine kara kışa döndü. Milletin kahir ekseriyetle seçtiği başbakan ve iki arkadaşını idam ettiler.

1980`e yaklaşıldığında giderek güçlenen İslami gençlik faaliyetleri yükselen Milli Selamet Partisinin 6 Eylül mitinginde Kubbet-üs Sahra maketi yürütmesi, sadece ülkemizi değil aziz Kudüs`ümüzü de kurtarma ümitlerimizi yeşertmişti. Yeniden bahara girmiştik. 6 gün sonra yapılan darbe ile yine karanlık çağ başladı.

1990` lı yıllarda yeniden yükselişe geçen Refah partisi; koalisyon da olsa iktidara gelmiş, Erbakan başbakan olmuştu. Kısa sürede yapılanlar özellikle memur ve emekliye yapılan zamlarla bir dahaki seçimlerde yalnız başına iktidar bekliyorduk. Bu sefer de Sincan da sahnede rol icabı boş ellerle de olsa İsrail taşlanmıştı. Sonrası malum tanklar yürütülmüş, hükümet devrilmiş, başörtülüler işlerini kaybetmiş, okullarından atılmış binlerce Müslüman, kumpaslarla ağır cezalara mahkûm edilmişti. Kısaca Tekrar karanlık döneme girilmişti.

2002` den itibaren yeni bahar dönemi çok daha ümit verici, kışın bir daha asla dönmeyeceği hayalleri kurulmaya başlanmıştır. Başörtüsü serbest bırakılmış hatta Danıştay başörtüsüne müdahaleyi inanç ve çalışma özgürlüğüne müdahale kabul ederek buna göre karar vermiştir. Ümmetin en sancılı sıkıntılı dertleri yüksek sesle dile getiriliyor, İsrail`e “one minute” çekiliyor “dünyanın beşten büyük olduğu dünyaya haykırılıyor. Hamas ve İhvan-ı Müslimin açıktan destekleniyor, bütün dünya mazlumlarının sesi olarak zalimler kınanıyor. Bu manzara karşısında yeniden rüyalara dalıyoruz. Büyük Osmanlı ihya olmuş, Ümmetin gözü kulağı Türkiye`de AB/ABD/İsrail çaresizlik içerisinde olup biteni sadece seyrediyor. Kimse bu tatlı rüyadan uyandırılmak istenmiyor, bunun rüya veya hayal olduğunu söyleyenler aşağılık kompleksi ile itham ediliyor.

Bu rüyanın gerçek olmasını en çok isteyenlerden biri olarak tarihi ve siyasi tecrübeme dayanarak yine de düşüncemi söyleyeyim, bir yerlere not düşülsün. Ümmet büyük bir tuzağın içine çekilmiş bulunuyor. Tuzak öyle gizli filan değil herkesin gözü önünde ama öyle bir tuzak ki çıkışı adeta imkânsız. Batının ümmeti bu denli şiddetli mezhep düşmanlığına çekmiş olması kanaatimce son yüzyılın en büyük başarısıdır. Türkiye bu tuzağı bozmadığı sürece herhangi bir darbe ile karşılaşmaz. D-8 rafa kaldırılmış belki de çöpe atılmış durumda. Ülkemizin ihvanı diyebileceğimiz 28 Şubat mağduru mahkûmları, İhvan ve Hamas en dramatik dönemlerini yaşıyorlar. Her yerde oluk-oluk Müslüman kanı akıtılıyor. İşin kötü tarafı katil de maktul de Müslüman. Silah sektörü altın çağını yaşıyor.

Ümmetin vahdeti olmasa da ona yakın bir ittifak Arap ülkeleri arasında sağlanmış ama İslam düşmanlarına veya İsrail`e karşı değil, Ümmetin dinini en güzel yaşamaya çalışan bir beldesine Yemen`e karşı. Ülkemiz maalesef bu ittifaka destek veriyor. Tıpkı diğer batılı askeri ittifaklara verdiği destek gibi.

Bence dava kaybediliyor ama dava sahipleri kazanılıyor. Kahramanımız elinden geleni esirgemiyor, mezhepçiliğin yanlışlığını, ümmetin birliğe ihtiyacı olduğunu tıpkı one minute dediği gibi yüksek sesle haykırıyor ama dinleyen yok ne yapsın. Kimse söylenenlerle, yapılanların çelişkisini, verilen ağır bedelleri görmek niyetinde değil. Zira rüya çok tatlı, uyanıp rüyayı bozmaya değmez.