Batılıların İslam coğrafyası için demokrasi talepleri samimi mi?
İlk bakışta batının samimiyetsizliğinden, ikiyüzlülüğünden sadece kendilerine demokrat olduklarından söz edeceğim sanılabilir. Daha doğrusu başlık ilk bakışta böyle bir intiba oluşturabilir. Oysa ben Batının İslam coğrafyasına demokrasinin hâkim olmasını istediğine inanıyorum. Batı bu konuda samimidir. Çünkü demokrasilerin esaslı öğelerinden en başta geleni MUHALEFETTİR. Muhalefeti olmayan bir iktidar, demokrat olamaz. Demokrasi çok sesliliği, örgütlenme özgürlüğünü; farklı ırk, din ve mezheplerin eşit ve bir arada yaşamalarını savunur. Demokrasilerde iktidarın güçlü olması değil muhalefetin güçlü olması tercih edilir. Güçlü iktidar, otoriterlik veya diktatörlükle itham edilir. İdeal olan çoğulcu demokrasi ve çok partinin koalisyonu ile oluşan hükümetlerdir. Toplumun parçalanmışlığı, zayıf hükümet, güçlü muhalefet, her kafadan bir ses çıkması (çok seslilik) halka çok büyük bir nimet olarak yutturulur.
Yazarlar, siyasetçiler, bilim adamları sabah akşam demokratikleşmenin faziletlerinden söz ederler. Demokrasinin paket paket gelmesi yerine katar katar gelmesi arzu edilir. Ortalığı Molotoflarla yakıp yıkmak demokrasilerde normal, ama polisin bunları önlerken güç kullanması sıklıkla “orantısız güç kullanmak” olarak itham edilir. Molotoflu eylemlere sıcak bakmak demokratlığın bir kriteri iken dünyada “Yahudi veya Ermeni soykırımı olmamıştır” demek insanı anında anti-demokrat edebilir. Demokrasilerde başbakan dâhil devlet adamlarına hakaret, ifade özgürlüğü sınırları içerisinde mütalaa edilirken “Soykırım yoktur” sözü, ifade özgürlüğü ile bağdaştırılamaz.
Biz çocukken büyüklerimizden şunu işitmiştik: “Gâvurların Müslümanlara yönelik taktiği BÖL, PARÇALA, YÖNET(YUT) şeklindedir.” Batı için “demokrasi” tam da bu yöntemin masum bir aracı haline gelmiştir. Demokratik toplumda muhalefetin iktidar hırsı daima onu dış desteğe yöneltmiştir. İktidar hırsları uğruna ülkeyi gâvurlara peşkeş çekme yarışına giren muhalifler, iş başına gelince vaatlerini birer birer yerine getirirler.
Günümüz için ülke sınırlarını değiştirmek batı için maliyetli olduğundan şimdilik sınırların muhafazası tercih edilmektedir. Ancak demokratik süreç “ileri demokrasiye” evirilince ülke sınırları içerisinde otonom veya özerk bölgelerin oluşumu “demokratik özerklik” olarak teşvik edilir. Batının istediği de zaten bu ileri demokrasidir. Özerk bölgeler ülkenin yumuşak karnı olarak muhafaza edilir ve sürekli “kaşınır”. Ülkenin bölünme tehdidi daha çok taviz, daha çok teslimiyet, daha çok boyun eğmeyi beraberinde getirir.
Batı bir ülkeye Demokrasi getiremiyorsa yeni yöntem çok açıktır: İç muhalefeti kışkırtmak, desteklemek, silahlandırmak, sonra da iktidarlara sattıkları kimyasal silahlarla muhalefeti bastırmaya zorlamak. Kimyasal ve benzeri silahlarla toplu katliamlar oluşunca bu kez “insani kriz” gerekçesi ile müdahalede bulunmaktır.
Vahşi batı, bu işgalleri(müdahaleleri) yaparken hem insani, hem medeni, hem de çok sevimlidir. “İnsani krizleri” önlemek adına milyonların öldürülmesi hiç kimse tarafından sorgulanamaz. Bu tür bir sorgulama kimden gelirse gelsin kaçınılmaz olarak onu zalim diktatörlerin işbirlikçisi konumuna sokar. Kimse de bu kötü duruma düşmeyi göze alamaz.
Son olarak Suriye müdahalesi gündeme geldiğinde dikkat edilirse Rusya ve Çin açıkça buna muhalefet etmişlerdir. Muhalefet gerekçeleri herkes tarafından Suriye diktatörüne destek olarak algılansa da ben farklı düşünüyorum. Batı bu müdahale yöntemini uluslararası bir hukuk metnine dönüştüremese de yine hukuki bir terim olan “TEAMÜL”e dönüştürme çabasındadır. Çin ve Rusya bu yöntemin uygun bir zaman ve zeminde aleyhlerinde kullanılabileceğini de düşünerek bu tuzağa düşmemişlerdir. Ancak müdahale gündeme geldiğinde “Gir! Gir! Gir!” diye tempo tutanlar, aynı akıbetle karşılaştıklarında veya karşı karşıya bırakıldıklarında nasıl bir söylemde bulunacaklar, merak ediyorum.