İlkesiz Bir Din, Demokrasi!
Mısırdaki askeri darbeye, demokrasiyi insanlığa “en son ve en mükemmel dinin alternatifi” olarak sunanlar tarafından destek verilmesi bizi şaşırtmadı. Her ne kadar bu dinin bir kısım mensupları şaşkına dönmüş olsalar da azıcık feraset sahibi olanların buna şaşırmaması gerekirdi.
Bir kez daha görüldü ki bu uyduruk dinin (demokrasi) ilkeleri yoktur. Belki de en temel ilkesi ilkesizliktir. Bu dini özellikle İslam âlemine “alternatif din” olarak sunan havarilerinin Askeri darbeyi alkışlamaları bu dine kucak açanları hayrete düşürmemelidir. Akidelerinin temeli “ilkesizlik” olanlardan ilkeli olmayı beklemek en hafifinden haksızlıktır.
Darbeden kısa süre önce ABD Savunma Bakanı ile Mısır Genelkurmayının görüştüğü, bu görüşmeden hemen sonra tankların meydanlara yürüdüğü ABD tarafından da kabul edilmiştir. Bu da Şeytan`ın Araf suresi 16. Ayette, “İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım” taahhüdünü, ABD ve evliyası (dostları) yerine getirmektedir. Rabbimiz Nisa suresi 76. Ayette, “İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tâğut (bâtıl davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır” buyuruyor.
Müslümanların en büyük hatası şeytan ve dostlarıyla açıkça savaşı göze alamadıklarından onlarla iyi geçinme yolunu seçmeleridir. Bu da açıkça onların hile ve tuzaklarına bile bile girmektir. Kapana düşmek değil adeta kapısından girmektir. Bundan daha büyük bir gaflet düşünülemez. Rabbimizin yol göstericiliğine ve açık emrine rağmen şeytanla savaşı göze alamayıp aklınca şeytanı tuzağa düşürme çabaları ağır bir hamakattır.
Kalbimiz imanla dolu olarak ef`alimizle onlardan görünme çabaları akamete mahkûmdur. Kendi kurduğu tuzağa düşmektir. Şeytan kendi dostunu ve düşmanını bilemeyecek kadar aptal değildir. Kendisine dost görünen düşmanlarını çok iyi tanır. Kimin kendi dostu kimin Allah`ın dostu olduğunu iyi bilir. Ancak Müslümanı tuzağına düşürmek için kendini aptallığa vurabilir, ama asla aptal değildir. İlmiyle Ezher şeyhi gibi binlercesini cebinden çıkartır. Ayrıca bunun için âlim olmak da gerekmiyor. Çocukluğundan beri ibadetlerini aksatmadığı halde ağzına hiç alkol almamış, zinaya yaklaşmamış, kumar oynamamış birisini şeytan asla dost olarak kabul etmez. Şeytanın böylesi birinin yoluna kırmızı halılar döşemesi, olsa olsa onu düşüreceği tuzağın büyüklüğüne delalettir.
ABD ve dostlarını dost bilmek, ayıyla çuvala girmekten daha kötüdür. “Demokrasi dini” büyük şeytanın tuzağından başka bir şey değildir. Türkiye`den Egemen Bağış`ın kendince bu tuzağa önlem olarak “Başbakan`ın bu ülkelere laiklik çağrısında bulunduğunu” hatırlatması mide bulandırıcıdır.
İran`ın darbeyi ilk kınayan ve Mursi`ye destek açıklaması ile darbecileri ilk destekleyenlerin başında Suudi ve Esed`in gelmesi, üzerinde derin tefekkür edilmesi gereken bir konudur. Arap baharına model olarak sunulan Türkiye`nin durumu kanaatimce kritikliğini koruyor. Türkiye modeli aslında İran İslam inkılabına alternatif olarak sunulmuştu. Demokratik yollarla devrim mi? Silahsız halk ayaklanması yoluyla silahlı kuvvetleri ele geçirerek devrim mi?
Mısır deneyimi şunu göstermiştir ki devlete tam olarak hâkimiyet ancak orduya hâkimiyetle sağlanabiliyor. Ordu halkın değil ABD`nin gözünün içine bakarak hareket ediyorsa halk asla kendini güvende görmemelidir. Umarım model ülke Türkiye, Mısır`ın akıbetine uğramaz.
Müslümanlar ya emrolundukları gibi dosdoğru Allah`ın yoluna girerler, O`nun yolunda savaşı göze alırlar ya da şeytan`ın tuzaklarla dolu yolunda ilerleyerek er veya geç uçuruma yuvarlanırlar. Rabbim bu uçurumun, cehennem çukurlarından biri olmasından bizi korusun. Âmin.