• DOLAR 34.388
  • EURO 36.852
  • ALTIN 2968.442
  • ...

Efendimizin bu kadar çok anılmasına rağmen hâlâ gençlerimizin O`na medyunluk noktasında hakiki bir kanaate sahip olduklarını göremiyoruz.

“Efendimizi neden çok sevmeliyiz, bize ne iyilik etmiş ki?” dediğimizde aşağı yukarı şöyle bir cevap alıyoruz. “Büyüklerimiz O`na önem vermemiz gerektiğinden çok söz ettiklerinden biz de önem vermek zorundayız” Bu ve benzeri cevaplar Efendimize neden minnettar olduğumuz konusunun izaha muhtaç olduğunu göstermektedir.


Gençlerin anlaması bakımından olayı bir tasvirle açıklamaya çalışalım. İnsanların bir adaya bırakıldıklarını ve kısa bir süre içerisinde adayı terk etmek zorunda olduklarını, adanın çevresinin de suyla değil volkan ve magmayla çevrili olduğunu hayal edelim. Bu adadan sadece ve sadece bir tek çıkış yolunun olduğunu bu yolun da ancak sadece bir tek kişi tarafından bilindiğini düşünelim. Yolu bulmada anne, baba, kardeş ve aşiretimizden hiç kimsenin bize yardımcı olamadığını yol bulmada onların da bizden farksız olduğunu düşünelim. İşte bu volkanlardan alevli ateşten kurtulmamız için tek kılavuzumuz olana, anne-baba feda edilmez mi? Sahabe bu cümleyi boşuna mı her hitabının başına getiriyordu.

“Resulullah rehberimiz” denilince birileri hayalinde “turist rehberlerini” canlandırabilir. Bu rehber bize olan katkı ve faydası itibariyle hiç onlara benziyor mu? Bugün O (SAV) aramızda yok, ancak Allah`a hamd olsun ki onun yolunun yolcuları aramızdadır. Bugüne kadar hiç izinden ayrılmayan ve bu nedenle hiç izini kaybetmeyenler mevcuttur. Ama maalesef önceki Resullerin izinden gider gibi yapıp izlerini kaybettirenler gibi Efendimizin izinden de gidenleri yoldan çıkarmaya çalışanlar vardır. Birileri bu Kutlu Doğum etkinlikleri ile O`nun yolunu göstermeye çalışırken birileri de aynı etkinlikleri O`nun izini kaybettirmek için kullanabiliyorlar.


Bizler kimin O`nun gerçek izcileri kimin de Pavlos benzeri onların izinden giderek saptırıcı olduğunu öğrenmek istiyorsak Resullere de kılavuzluk eden Kitabullah`a bakmalıyız. Kitabımız öncelikle adadan çıkış yolunun çok engebeli meşakkatli olduğunu şu ayet-i kerime ile ortaya koyuyor. “Yoksa sizden öncekilerin örnek olan, ibret veren halleri, başınıza gelmeden cennete giriveririz mi sandınız? Onlar yoksulluklara uğradılar, zararlara düştüler, çetin sıkıntılara çattılar. Öylesine sürçtüler, öylesine kaydılar, sarsıldılar ki Peygamber ve onunla beraber bulunan iman ehli bile Allah`ın yardımı ne vakit, dediler.

Bilin ki şüphe yok, Allah`ın yardımı yakındır.” (Bakara 214) Demek ki kırk haramilerle anlaşarak, uzlaşarak onların izin verdikleri yoldan gitmek suretiyle yolumuzu meşakkatsiz hale getirenler ancak bizi yoldan çıkartanlardır. Kitabımızda bize kılavuzluk edenlere ilişkin bir uyarı: “İşte siz öyle kimselersiniz ki onları seversiniz, halbuki onlar sizi sevmezler, siz kitap(lar)ın hepsine inanırsınız, onlarsa sizinle buluştukları zaman “inandık” derler. Başbaşa kaldıkları zaman da kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: “kininizle geberin!”. Şüphesiz ki Allah göğüslerin (gönüllerin) özünü bilir.” (Ali İmran, 2/119) Demek ki kâfirlerin kendilerinden nefret etmedikleri bağrına bastıkları kimselerden bize yol gösterici olamaz.


Kitabımıza göre kılavuzlarımızın sadece merhametli, şefkatli ve yardımsever olmaları yetmez. Bilakis diğer dinlerin ruhanilerinde de görülebilecek bu vasıflarından ziyade evveliyetle CESUR olmalıdırlar. Nitekim kitabımız bununla ilgili olarak şöyle buyuruyor: “O peygamberler ki Allah`ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah`tan korkarlar ve O`ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah (herkese) yeter.(Ahzap-39) Bizim kılavuzlarımız, Efendimiz kadar bir aylık mesafeden kâfirlerin kalplerine korku salmasa da en azından bir günlük mesafeden korku salmalıdırlar. Kâfirlerden, Allah`tan (cc) korktuklarından daha çok korkanlardan bize kılavuz olamaz.


Kendisini öldürmeye gelenleri Hz. Ömer (RA) örneğinde görüldüğü gibi dirilten Efendimiz, Ubey bin Halefi de bir mızrak darbesi vurarak kendi elleri ile öldürmüştür. Demek ki müşrik öldürmek de bir sünnet-i seniyyedir. Karıncayı incitmemekten hareketle hiç kimsenin incitilemeyeceği gibi bir mugalâtaya düşmemek gerekir. Karınca masum, müşrikler ise Kitabımıza göre necistirler.“Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir necestir/pisliktir.” (Tevbe-28) O halde bize yol gösterenler bizden bu hakikatleri özenle kaçırmamalıdırlar.


“Muhammed, Allah`ın elçisidir. Onunla birlikte olanlar da inkarcılara karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler….”(Fetih-29) emrine uyarak kafirlere karşı şiddetli olan Müslümanlardan nefret edenler ve sırf mezhep farklarından dolayı Müslümanlara merhamet etmeyenlerden Müslümanlara kılavuz olamaz. Müslümanların rehberleri dünyanın en günahkâr Müslümanını dünyanın en günahsız kâfirine tercih ederler. Çünkü rabbimiz “Mü`minler ancak kardeştir.” (Hucurat 10) buyurmuştur.


Rabbim, bizi bu saptırıcıların şerrinden korusun, Mücadele Suresi 22. ayette tarif ettiği müminlerden eylesin. Âmin.