"Ey İman Edenler! Yapmayacağınız Şeyi Niçin Söylüyorsunuz?" (Saf.3)
Günümüzde o kadar çok ihlal ediyoruz ki bu ilahi ikazı. Evvela Ayet-i Kerime`nin nüzul sebebinde de açıklandığı gibi hep cihadı, şahadeti, okuyor ve yazıyoruz ama asla yaşamıyoruz. Fiilen böyle bir olayla karşılaşmamak için, şahadetin bizden uzak olması için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz. Bununla yetinsek mesele yok. Bir de bu yolu seçenler nedeniyle riske girdiğimizi düşünerek bu yolun yolcularına sadece kavlen değil fiilen dahi saldırıyoruz.
Ali İbni Talha, İbni Abbas`tan rivayetle der ki; İbni Abbas şöyle söylemiştir: Cihad farz olmadan önce inanan bazı kimseler diyorlardı ki: Yüce Allah`ın bize işlerin en güzelini göstermesini isterdik ki biz de onu yapalım. Yüce Allah onların bu isteklerine bağlı olarak en çok sevdiği eylemin kesin bir şekilde inanmak ve imana karşı gelen ve onu kabul etmeyen isyankârlara karşı cihad etmek olduğunu peygamberine bildirdi. Cihad farz olduktan sonra müminlerden bazıları bu emirden hoşlanmadılar ve böyle bir iş onlara zor geldi. Bunun üzerine yüce Allah şu ayetini gönderdi:
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?”
“Yapmayacağınız şeyi söylemek, Allah katında büyük gazaba sebeb olur.” İbni Cerir ayetlerin tefsirinde bu görüşü tercih etmiştir.
İbni Kesir de tefsirinde der ki: Tefsir bilginlerinin çoğu bu ayeti şu şekilde yorumlamışlardır: Müminler cihadın farz olmasını arzu ettikten sonra cihadın farz kılınması ve ardından bazılarının ona yanaşmamaları üzerine bu ayet inmiştir. Bu ayeti aynen şu ayet gibi yorumlamışlardır: “Daha önce kendilerine `savaştan uzak durun, namazı kılın ve zekatı verin` direktifi verilmiş olanları görmüyor musun? Şimdi üzerlerine farz kılınınca, onların; Allah`tan korkar gibi ya da bundan bir daha fazla insanlardan korkan bir grubu, “Ey Rabbimiz, niye üzerimize savaşmayı farz kıldın, biraz daha mühlet tanısaydın olmaz mıydı?” dedi. Onlara de ki; `Dünya zevki kısa sürelidir. Ahiret ise sakınanlar için daha hayırlıdır. Orada kılpayı bile haksızlığa uğramazsınız: ‘ “Nerede olursanız olun, surlarla tahkim edilmiş kalelerin içinde bile olsanız, ölüm sizi bulur.” (Nisa suresi, 77-78)
28 Şubat sürecinde Nuh Mete Yükselin Merve Kavakçı`nın evini bastığına dayanamayan bir bacımız “namuslu bir adam yok ki Bunun kafasına sıksın”der. Televizyon seyreden eşi de hemen şu silahımı getir deyince “ne yapacaksın silahı bey!”deyince Eşi “benden namuslusu mu var? Yoksa sen benim namussuz olduğumu mu düşünüyorsun?” Hanım efendi bu sefer eşini caydırmak için yalvarmaya başlar.
Hep şahadeti, cihadı, zindanı başkasından bekledik. Ama bunlar kesinlikle sınırlarımızın dışında olmalıydı. Mesela haritada yerini dahi bilmediğimiz Moro`da Keşmir`de olmalıydı. Sınırlarımızın dâhilinde bize de bulaşabilirdi. Lakin buna rağmen şahadet aşkıyla tutuşup uzak diyarlarda şehit olan kardeşlerimiz de oldu. Ama kaçımız onların eş ve çocukları ile ilgilendik.
“… Allah`tan korkar gibi ya da bundan bir daha fazla insanlardan korkan..” İnsanlar hala Cihad edenlerden korkuyor ve bu korkuyu çevrelerine pompalıyorlar. Bir Melle, öldürülen PKK lıların taziyelerini kaçırmaz, ancak onların şehit ettiği Müslümanların cenazelerine gitmezdi. Sebebini soranlara da Onlar kâfir bana zarar verebilirler, ama ötekiler Müslüman onlardan zarar gelmez…
Sadece bu değil ki Ayet-i Kerime`ye muhalefetimiz. Mesela bütün Müslüman topluluklarının birbirlerine gidip gelmeleri, birbirlerini sevmeleri, desteklemeleri gerektiğini söyleriz. Ancak hep bunu karşımızdakilerden bekleriz. “Bak! Hiç kimse bize gelmiyor” diyerek diğerlerini suçlar kendimizi temize çıkarırız.
Gözaltındayken bir kardeşimiz evinde yakalanan dergileri gerekçe göstererek “bakın evimde farklı otuz kadar gurubun dergileri var. Ben aynı anda otuz guruba mensup olabilir miyim?” Deyince Amirin cevabı çok ilginç: “Hepiniz Hizbullahsınız, Allah taraftarı değil misiniz? Aranızdaki iktidar mücadelesi bizi hiç ilgilendirmez. Hepinizin sırası geldikçe işini bitireceğiz” der. Bakın düşmanımız bizi nasıl tanıyor. Maalesef ne kendimizi ne de düşmanlarımızı gereği gibi tanıyabildik.Rabbim cümlemizi söylediklerini yapabilen kullarından eylesin.
Amin