• DOLAR 34.672
  • EURO 36.364
  • ALTIN 2932.199
  • ...
Bugünlerde Müslümanlar çok zor bir sınavdan geçiyorlar. Yahudi ve münafıkların tarihimizde en iyi netice aldıkları fitne yeniden canlandırılmış bulunuyor. Müslümanları yeniden Hz. Ali`den yana mısın, Hz. Aişe`den yana mısın, ikilemine sokmaya çalışıyorlar. Sanki bunlar biri birlerine düşmanmış gibi gösterilerek neredeyse yeni Cemel vakaları oluşturmaya çalışıyorlar.

Suriye`de Esat rejimi bu fitneye uygun ortamı sağlamış bulunuyor. Esad`ın katliamlarından dolayı İran ve Hizbullah`a yönelik eleştiriler dozunda kaldığı sürece makul karşılanması gerekirken, eleştirenleri kâfirlerin müttefiki olarak değerlendirmek insafsızlıktır. Buna mukabil İsrail ve ABD`nin direnişi kırmaya ve parçalamaya yönelik girişimlerine karşı duranları Esad rejimini kayıtsız şartsız desteklemek ve katliamlara seyirci kalmakla itham etmek de insafsızlıktır. Bu iddiaları ileri sürenlerin dilleri ile kalplerinin aynı noktada olmadığını düşünüyorum. Karşılıklı demeçlerin içinden cımbızla çekilen bazı cümleciklerle deliller bulmaya ya da fasıkların çarpıttıkları haberlerle bu delilleri desteklemeye rağmen kalplerin dilleri onaylamadığı kanaatindeyim. Bu konu Müslümanların siyasi bir mesele de siyasi içtihat farkından ileri gidemez.
Elin gâvuru bunun farkında. Batının cihatçı olarak nitelediği mücahitlere olan düşmanlığının Hizbullah`a olan düşmanlığından fazlası var eksiği yok.

Asıl tehlike bu içtihat farkını giderek inanç farklılığına çevirmek isteyenlerin çabalarının görülmemesidir. Şu anda Suriye`deki mücahitlere saldıran ülkemizin ulusalcı faşistlerini, son kalelerinin yıkılacağı korkusuyla hareket ettikleri için anlamak mümkün. Atalarının dedelerinin batı uşakları olduklarını unuttuğumuzu sanıyorlar. Yıllarca Müslümanları batılılaştıracağız diye olmadık cenderelerden geçirenler şimdi bu hayranı oldukları batının düşmanı gibi görünmeye çalışıyorlar. Bazı İran ve Hizbullah yanlısı Müslümanlar da bunlara yönelik kalbi bir meylin oluştuğunu görebiliyoruz. Güya bunlar batı emperyalizmini Müslümanlardan daha iyi fark ediyor, emperyalizme karşı daha dik duruyorlarmış gibi görüyorlar. İşte bu, kalplerin kontrolden çıkmaya başladığı noktadır. Bu konuda çok dikkatli ve uyanık olanları biliyor ve onları tebrik ediyorum. Ama maalesef bu tuzağa düşenler de var.

Öte yandan Suriye`deki mazlumiyet ve mağduriyetleri kalkan yaparak Şii Müslümanlara karşı tekfircilik kampanyası düzenleyenler, fitneyi körükleyenler ABD ve İsrail`in bir an önce İran`a saldırması için ellerini ovuşturanlar eskisi kadar kendilerini kamufle etme ihtiyacı hissetmiyorlar. Yezid, kâfir midir? Sorusuna “ehli kıble tekfir edilemez” diyenlerin merhum İmam Humeyni ve Hasan Nasrallah`ı tekfire kalkışmaları, kalbinde zerre miktarı iman olana nasıl kabul ettirilebilir.
İran İslam İnkılâbının gerçekleştiği sırada yine bu fitneciler Şii tehlikesi diye Müslümanları kokuturken Merhum Hocam Mola Sait TEKİN, Şiilerin Müslüman olduklarını, aramızdaki farkların Sünni mezhepler arasındaki farktan çok da fazla olmadığını anlatmak için kuş gibi çırpınıyordu. Hal bu ki bu gün onun makamında gördüklerimiz maalesef meseleyi yine “Beni Sâide” avlusuna götürüyorlar. Bu hayra alamet değildir. Görünen o ki bu çatışma alevlendikçe kalpler de kontrolden çıkmaya ve kaymaya doğru gidecektir.

Rabbim, kalplerimizi ve ayaklarımızı sabit kılsın.