Kişisel gelişim zırvaları
Elimi altına uzattığımda, altının taşa döndüğü yıllarda, yeni neslin amentüsü olan, kitaplıkta bulunan "kişisel gelişim kitapları" dikkatimi çekmişti.
Kitapların kapaklarında; hayatın sırrına ulaşmış izlenimini veren, kolları önde bağlı, mesut yazar fotoğrafları mevcuttu. "Parayı bulabilirsin", "başarabilirsin", "mutluluk yanı başında", "zengin olmanın sırları" gibi sloganlarla piyasaya sürülen bu kitapları okumaya başladım.
Son okuduğum kitabın bir sayfasında güzel görünen bir egzersiz vardı.
'Yapamayacağınızı düşündüğünüz bir şeyi yazın' diyordu. Ben de tereddüt etmeden 'hırsızlık' yazdım. Sayfayı çevirdim, 'şimdi o yapamayacağınızı düşündüğünüz şeyi yapın! Derhal! Ve bunu yapmadan bu kitabı okumaya devam etmeyin!’ diye yazıyordu, burada pes be, dedim.
Kişisel gelişim saçmalığından uzak durmayı, gelişimin en nadide aşaması olarak görüp, kitapları okumayı bıraktım.
Çaresiz, umutsuz insan üzerinden para kazanan, beylik öğütlerden başka bir şey söylemeyen, tek başarıları kişisel gelişim kitapları yazmak, paralı kişisel gelişim konferansları vermek olan adamların dedikleri bizim hayatımızı ne kadar değiştirebilirdi?
Kitapların başlangıcında; yazar duvarları dökülmüş, küf kokan, eşyaları olmayan bir evden konuşmaya başlar bizimle, fakirlik paçalarından akmaktadır. Gelişme bölümünde sürekli zengin olduğunu, paraların bir şekilde gelip onu bulduğunu hayal ettiğinden bahseder. Sonuç bölümünde ise yazarımız şatoda oturmakta, garajında ise pahalı arabalar bulunmaktadır.
"Kendi içinizde yolculuğa çıkın", "etrafınıza bir bakın", "kariyer hedefinizi belirleyin", "günün birinde göreceksiniz ki", "bir bakmışsınız", "pozitif olun", "hayata gülümseyin" gibi beyni şaplak yemiş patatese çevirecek, bol soslu özlü sözler içeren bu kitaplar, kaç kişinin hayatını gerçek anlamda değiştirmiştir çok merak ediyorum.
Dünyanın en başarılı insanlarından hiç birisi "şu kişisel gelişim kitapları sayesinde buradayım" dememiştir.
Bir kaç yöntemle birlikte bolca gaz veren kitaplardır.
Çok satmalarının nedeni, verilen gazın bir süre sonra bitmesi, yenisine ihtiyaç duyulmasıdır.
Bir çok insanın aklını ve fikrini zehirlemek suretiyle; onlardan narsist, hedonist, egoist, kerameti kendinden menkul bir özgüven yalanına inanan, empati ve hatta vicdan yoksunu insanlar yaratarak dünyayı daha kirli ve büyük bir çöplük haline getirmekte olan bu kitapların, çürümüş kapitalist toplumların kaybeden bireylerine verdikleri öneriler, Müslüman Anadolu halkının örf, adet ve dini inanışlarına ters gelmektedir.
"Suda boğulan bir insanın boğulmasını önlemek yerine, son anlarını kayıt altına alıp para kazanmayı", "kariyer basamaklarını hakkaniyetle çıkma yerine, önüne gelene tekmeyi vurup yükselmeyi tavsiye ederler".
Derler ki Sultan Mahmut'a kısmeti bağlı bir adamdan söz etmişler. Sultan adamı bir de kendisi denemek istemiş.
Bir koca tepsi baklava yaptırmış. Tepsinin altına görünmeyecek şekilde altın dizdirmiş. Adamını gönderip, kısmetsiz şahsa vermesini emretmiş.
Adamımız tepsiyi almış. Yolda bir tanıdığına rastlamış. Paraya ihtiyacı olduğundan, baklavayı iki altına satmış.
Sultan bunu duyunca, adamımızın her gün geçtiği köprünün, her gün geçtiği tarafına o gelmeden hemen önce altın dizmesini emretmiş.
Adamımız köprüye gelince "hep aynı taraftan geçiyorum, bugün de diğer taraftan geçeyim, değişiklik olsun demiş".
Sultan adamı yaka paça beylik arazilerinden birine getirmelerini emretmiş. Getirmişler. Adam korkudan tir tir titrerken, ona bir kasnak verilmesini emretmiş. Adamımıza, "bu kasnağı atabildiğin kadar uzağa atacaksın. En son durduğu yere kadar olan arazi senin olacak," demiş.
Adamımız kasnağı savurmuş. Kasnak havada bir yay çizip gelmiş, ayaklarının dibine düşmüş.
Sultan tarihe iz bırakan "Vermeyince mabud, neylesin sultan Mahmut" sözünü söylemiş.