• DOLAR 34.468
  • EURO 37.286
  • ALTIN 2995.421
  • ...

Kralların, sultanların ordularının başına geçip sefere çıkmalarının asker üzerindeki etkisi oldukça büyüktür.

Osmanlı İmparatorluğu'nun 16. yüzyılın ikinci yarısına kadarki görkemli döneminde tahta çıkan 10 padişahın hepsinin ordunun başında bütün fetih seferlerine katılmış olmalarına karşın, 11. sultan (Kanuni'nin oğlu) 2. Selim, seferde ölen babasının yerine tahta oturmak için bile İstanbul'dan ayrılıp Belgrad'a gitmemiştir. Ömrünün neredeyse tamamını sarayda geçirip İstanbul'da ölen ilk sultan da kendisidir.

2.Mustafa hariç, imparatorluğun son 300 yılında tahta oturmuş padişahlardan hiçbiri ordunun başına geçip sefere çıkmayı bir kez olsun aklından bile geçirmemiştir.

Neredeyse bütün imparatorluklarda belirli bir aşamadan sonra imparatorların, gelişmeyle birlikte hızla renklenen saray yaşamının çekiciliğine kapılıp ordunun başında sefere çıkmayı külfet saymaya başlamalarıyla devletin gelişme süreci, hemen düşüşe geçmiş ya da duraklamıştır.

Ortaçağda krallar ordularının başında savaşa giderlerdi. Savaşta bir soyluyu veya kralı yakalamak çok büyük bir zenginlik ve şöhret getireceğinden; savaşçılar daima bu hedefe kavuşmak için çarpışırlardı.

Malazgirt savaşının fatihi Sultan Alparslan, 13 yaşından itibaren savaş alanlarındaydı. Gerçek bir askeri dehaydı.

Sultanın savaş esnasında askerlerinin önünde düşman saflarında savaştığını görenler, zarar görmemesi için sultanı savaş alanından uzaklaştırmaya çalışırlar.

Sultan Alparslan tüm ikazlara rağmen daima ordusunun başında, en ön saflarda savaşırdı.

61 yıllık yaşantısına koca bir insanlığı, başkaldırıyı, özveriyi, isyanı, devrimi, zaferi ve şehadeti sığdıran, efsanevi komutan Yahya Sinvar; İslam dünyasında 2. Mustafa'dan 400 yıl sonra en ön cephede savaşıp, şehit olan birkaç liderden birisidir.

Uyguladığı taktikler her zaman riskli ama dâhicedir. Dâhice taktikleriyle siyonistleri daima şaşırtmış ve direnişi uzun ömürlü kılmıştır.

Yaşamının büyük bölümünü, israil zindanlarında tek başına hücrede geçiren büyük komutan, israil gazetelerini okuyarak düşmanın dili İbraniceyi akıcı bir şekilde öğrenmiştir.

7 Ekim saldırıları ve bir yılı aşkındır devam eden direniş; büyük komutan tarafından yıllarca çalışılmış, düşünülmüş, eşi benzeri olmayan dahice bir aklın ürünüydü.

Onun başarısızlıkları bile, kendisini eleştiren tüm insanların başarılarından üstündür.

Yahya Sinvar gibi komutanlar, dünyaya nadir gelen insanlardır. Yönettiği hareket, sahip olduğu, olabileceği güç ve para ile kendisine sağlayabileceği imkânın sınırı olmayan Yahya Sinvar; harabeye dönmüş memleketinde, yıkıntılar arasında, en ön safta bizzat çarpışarak canını teslim etti.

Ortadoğu epeydir böyle onurlu bir ölüme şahit olmamıştı. Büyük komutanın samimiyetine canlı cansız tüm varlıklar şahitlik etti.

Birileriyle pazarlığa girmedi. Bağımsız Kudüs söyleminden asla geri adım atmadı. Son Yahudi, Filistin topraklarından atılmadan, cepheden dönmemeye yeminliydi.

Büyük komutanın maddi varlığını ortadan kaldırması israile hiçbir şey kazandırmayacaktır. Örnek yaşamı ve şehadeti direniş cephesini daha da güçlendirecek, israilin 7 Ekim’de başlayan yıkılışını hızlandıracaktır.

Büyük komutan; sen yeryüzündeki toprakların, üzerinde taşımaktan gurur duyduğu bir mücahit, bir savaşçı idin.

Seninle aynı çağda yaşamak dahi onurdur.

Bizden selam söyle.

Şeyh Said’e, Seyyit Kutub’a, Abbas Musavi’ye, Şeyh Ahmet Yasin’e, İsmail Haniye’ye, Yasin’imize, Aytaç Hoca’ya ve tüm şehitlerimize.