• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Lisede okurken, Türkçe dersimize giren, koyu Kemalist bir öğretmenimiz vardı. Murat 131 marka taksisi; Atatürk'ün en sevdiği renk olan kırmızıydı.

Hocamız; her derse girdiğinde, kara tahtanın üzerinde bulunan Atatürk resmine selam verir, hazır ol vaziyetine geçip, meramını anlatırdı.

Yanı başında çakı gibi asker pozisyonunda bulunan sınıf başkanı arkadaşımız, öğretmenimizin Atatürk'le neler konuştuğunu bize ders sonrası anlatırdı.

Bazen karısını, bazen Rahmetli Erbakan'ın adım adım iktidara yürüyüşünü, bazen de bulunduğu; biz yobazların okulunda yaşadığı zorluklardan ve maaşının yetmediğini şikâyet edermiş.

Her dersin sonunda, Atatürk'ün cephede, buz tutmuş karlar içerisinde, kollarını yastık yaparak uyuduğu,A4 büyüklüğünde olan resmini kara tahtaya asar; Atatürk'ün yürüyüş taklidini yapar, masanın üzerine uzanır, kollarını yastık yapıp, Atatürk'ün o sırada nasıl üşüdüğünü, ne zahmet ve cefalar çektiğini anlatıp hüngür hüngür ağlardı.

Mustafa Armağan bu senaryonun gerçek hikâyesini, yıllar sonra delilleriyle anlatıp, ideolojilerin zamanla zihinleri sakatlayan bir salgın olduğunu gözler önüne sermiştir.

Tüm milli bayramlarda olduğu gibi, Kemalist ideolojinin vazgeçilmez ritüeli olan, bulutlarda, apartman, araba, taş, kaya gölgelerinde, halüsinasyon gördükleri, Atatürk silüetlerine tanzim duruşu, 30 Ağustos’ta da büyük kalabalıklarla yapıldı.

Bilimsel olmayan hiç bir şeye inanmadıklarını günde 88 defa vurgulayan Kemalistler, doğaüstü olarak gördükleri bu olaylara nasıl inanırlar o da ayrı bir çelişkidir.

Atatürk heykeline secde ettirilen çocuklardan, Anıtkabir’e rükûda durup mermerleri öpen teyze ve amcalardan, topluca çekilmiş bir resme; Atatürk'ün yanına fotoşopla kendi kafasını yerleştirip koyan profesörlerden, Cuma namazında Atatürk'ten bahsetmeyen imama tepki gösteren şovmenlerden, her yedikleri haltı kapatmak için Kemalizm’e sarılanlardan hepimize gına geldi.

Kendilerinden başka kimseye yaşam hakkı tanımayan, kendisinden olmayan herkesi ya vatan haini ya da yobaz ilan eden, demokrasiden hoşlanmayan, laikliği din zanneden, kendi oylarıyla başkalarının oylarının aynı değere sahip olmasını içine sindiremeyen, halkın inanç ve değer yargılarını daima aşağılayan, ahlaksızlık ve yozlaşmada sınır tanımayan, kadın erkek eşitliğini savunup; başörtülüyü insan yerine koymayan Kemalistler, Arap düşmanlığı altında İslam düşmanı olup, Siyonizm aşığıdırlar. Bunlar tedavisi olmayan obsesif hastalardır.

Devlet yönetiminde Kemalizm dışında herhangi bir dinin, görüşün, fikrin, hele hele adaletin veya özgürlüğün hakim olmasını istemezler.

İnanmadıkları dinin mabedinde; isimlerinin anılmasını isterler.

90'lı yıllarda Anayasa mahkemesi başkanı olan, 28 Şubat sürecinin baş aktörlerinden, Yekta Özden, üniversite gençleriyle yaptığı bir toplantıda katılımcı gençlerden biri "elbette kendi koşulları içinde değerlendirmeliyiz. Ancak Atatürk'ün hiç mi hatası yoktu? Sizin gibi çok okumuş kimseden duymak isterim” demişti.

Özden'in yanıtı "hayır evladım, hiç hatası yoktu!" olmuştu.

Kemalist ideolojiye iman edenlerin nasıl bir ruh halinde olduklarını, takdirlerinize bırakıyorum.

Bu bozuk düşünce yapısına sahip olanlar tarafından, onlarca yıl inanan insanlar bu ülkede sistematik olarak dışlandı. Müslüman kadınların başörtüleriyle eğitim alma ve çalışma hakları engellendi, imam hatibe giden gençlerin üniversite sınavında puanları gasp edildi. Subaylar eşleri örtülü olduğu için ordudan atıldı. Müslüman kadınlar, başörtülerinden dolayı tedavi olamayıp, hastane kapılarında öldü.

30 Ağustos günü, kılıçlarını göğe kaldırıp "Mustafa Kemalin Askerleriyiz " sloganlarını atıp, nefret ve öfkeyle, gözdağı pozu veren askerlere; 28 Şubat sürecinde, milleti yağlı kazıkla tehdit eden Çevik Bir'in son halini kendilerine hatırlatırız.

Selam ve Dua ile.