• DOLAR 34.499
  • EURO 36.408
  • ALTIN 2955.416
  • ...

Yıllar önce sosyal medyada; bugünkü yazıma ilham veren, sosyal medya fenomenlerini karikatürize eden, bir çizime rast gelmiştim.

Karikatürde; musalla taşında bir tabut, tabutun başında cenaze namazını kıldıracak imam ve genç bir çocuk vardı.

Çocuk namaza başlayacak hocaya rica ediyor: Hocam biraz daha bekleyebilir misiniz, rahmetlinin üç milyon takipçisi vardı.

Geçen hafta, kara para aklama ve örgüt kurma suçlarından, kırk yıl ceza ile yargılanan, fenomen bir kadın, birkaç ay cezaevinde kaldıktan sonra salıverildi.

Cezaevinde kaldığı altı ayda takipçi sayısını iki katına çıkaran, daha da ünlenen bu fenomen için binlerce takipçisi Cezaevi önünde, saatlerce, heyecanla salıverilmesini beklediler. Kendisini görüntülemeyi başaran bir takipçisi: Hayatta istediğim tek şey, onu görüntüleyebilmekti. Artık bu saatten sonra ölsem de gam yemem deyip, fıtrat dışı sesler çıkarmıştı.

Nereden nereye! Nereden nereye geldik biz?

Çanakkale muharebelerinde, Seyit Onbaşının önüne bugünleri gösteren ekran konulsaydı, 276 kiloluk top mermisini yerinden oynatabilir miydi?

Bundan 10-15 yıl öncesine kadar akıllı telefonların günlük hayatımızı yönlendirme gücüne sahip olmadığı bir dünyada yaşıyorduk. Yazılı basın gücünü yitirmemiş, gazeteler henüz dijitalleşmemişti.

Modern çağın 'kanaat önderleri' diye de adlandırabileceğimiz; yerde ve gökte, canlı cansız hiçbir yararlı faydaları olmayan, hiçbir şeye 1 gram emek harcamadan, hiçbir şey üretmeden, sosyal medya gibi yerlerden yığınla para kazanan bu insanları, tüm gününü bunları adım adım takip eden, yarı aç yarı tok insanımız zengin ediyor.

Azgınlıkta haddi aşan insanların takip edip, toplumun başına bela ettikleri, hiçbir vasfı olmayan bu tipler, bu ülkenin köklü sanayicilerinden çok daha fazla para kazanıyorlar.

QI seviyesi yüksek aydınlarımızın ve siyasetçilerin de,  QI seviyeleri düşük insanımızdan çok da farklarının olmadığını, 'Ebu Cehil zihniyetinin' kıyamete kadar aramızda olacağını;

Ülkenin anlı şanlı üniversitelerinin konferans salonlarında, belediyelerin sponsorluğunda etkinlikler yapılırken, daha iyi anlıyoruz.

Tarihin, sanatın, bilimin, teknolojinin konuşulacağı salonlarda; 'Bugün sosyal medya fenomenleriyle birlikteyiz' ilanlarıyla, bir kamyon fenomeni getirip konferanslar düzenliyorlar.

Hızlı tüketim kültürünün meyvesi olan bu kişilikler, gençlere ne öğütler verecek. Fenomen bir meslek erbabı mıdır, usta mıdır, yetenek midir, sanatçı mıdır? Anlatacak bir hikâyesi mi vardır, bir başarı öyküsü mü vardır?

Ne anlattığını; anlatan da dinleyen de bilmiyor. 'İşin zorluklarından, engebeli yollardan' bahsediyor.

Fenomenlerin oluşturduğu bu illüzyon; toplumun değer yargılarını ve gerçeklik algılarını tarumar etmiş bir vaziyette.

Fenomenler, geniş takipçi kitlelerine sahip olmalarının verdiği güçle, bilhassa gençler ve kolay etkilenen bireyler üzerinde büyük bir etkiye sahiptirler.

Ancak ne yazık ki, bu etkinin olumsuz yönde olduğuna şahit oluyoruz.

Fenomenlerin sergilediği bu tür yaşam tarzları, takipçileri üzerinde gerçek dışı beklentiler oluşturuyor ve onları sürekli bir tatminsizlik hali içine sokuyor.

Fenomenlerin lüks yaşamı, onların takipçileri üzerinde baskı ve hayal kırıklığı oluşturabiliyor. Gençler ve yetişkinler, bu yapay standartlara ulaşmak için kendilerini zorluyorlar, bu da maddi ve manevi açıdan olumsuz sonuçlar doğuruyor.

Yaşadığımız sözde 'modern dünyada' insanlık, nefsinin peşinden giderek, Rabbini unutmuş, bir isyan bataklığına saplanmıştır.

Cem Karaca'nın şarkısında söylediği gibiyiz.

Bindik bi alamete, gedeyoz gıyamete

Selam ve dua ile.