Berber Vasili
Yunan ordusu 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir'e girdiğinde, Rumlar sevinçten aklını kaybedeceklerdi. Kiliseden çanlar coşkuyla çalmaya başlanmıştı. Evden eve, tarladan tarlaya uçuyordu haber: "Yunan ordusu geldi İzmir'e! Ordumuz geldi! 500 yıllık rüyamız gerçek oldu!" Haberi alan işi bırakıyor, bir an toprağa çivilenmiş gibi kalıyordu; içmek istermiş gibi hece hece tekrar ediyordu sonra haberi. Ve bağırmaya, gürlemeye koyuluyor; başkalarına ulaştırmak için var kuvvetiyle koşuyor, istavroz çıkarıp kucaklaşıyor, delice ağlaşıyordu... "İsa dirildi!" İnsanlar en güzel giysilerini kuşandı. Askerlerin üzerine serpilmek için gülsuyu ve pirinç alındı.
75 yaşındaki; 60 yıldır şehrin merkezinde berberlik yapan, kürdan gibi zayıf, ihtiyar Vasili, kucağında tahta bir sandıkla koşarak, meydana yığılmış Rumları yara yara, işgal ordusunun komutanının yanına geldi.
Diz çöküp sevinç gözyaşları içerisinde, kucağındaki tahta sandığı yere koyup, kapağını açtı. Ellerini açtı, başını semaya kaldırıp: 500 yıllık esaretimize son veren Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla bizi zafere ulaştıran Tanrı'ya şükürler olsun.
Komutana döndü; minnet ve şükran dolu bir ifade ile: 60 yıldır, her akşam acil ihtiyaçlarımdan artan parayı bu sandığa koydum. 500 yıldır kanlı akan gözyaşlarımızın kuruyacağı, özgür ve hürriyet dolu bu günlerin hayaliyle yaşadım. Kabul buyurmanızı rica ediyorum.
Peki, Osmanlı 500 yıl boyunca Rumlara ve Ermenilere neler yapmış olabilir ki? Bu kin, öfke ve nefretin sebebi neydi?
Osmanlı döneminde tüm sanayi, ticaret, ithalat ve ihracat gayrimüslimlerin elindeydi. Müslüman halk balkanlarda, Arap yarımadasında, Viyana kapılarında ölürken, gayrimüslimler güven ve refah içinde yaşıyorlardı.
Kendilerine ait hukuk sistemleri, özel okulları, hastaneleri vardı. En güzel konaklarda, yemyeşil köylerde, deniz kenarlarında yaşarken, Müslüman halk mağaralarda, çamurdan yapılmış derme çatma barakalarda yaşıyordu.
Müslüman halkın; ürettiği baharatı, kuru meyveleri, buğdayı, mısırı gayrimüslim tüccarlara satmaktan başka çaresi yoktu. Zavallı köylü; sırtına yüklediği çuvalları, dağları, tepeleri aşarak, günlerce süren yolculuktan sonra, üzerinde yüzlerce parçaya ayrılmış kıyafetiyle, Rum tüccarların iş yerine gelir; Onlarda en düşük fiyata ve terazide yaptıkları hilelerle ürünü bedavaya getirir, bir yıllık emekleri acımadan çalarlardı.
Yunan işgalinden bir kaç gün sonra, Rum halkının mihmandarlığında İzmir'de ve etrafında akla ve hayale gelmeyecek büyük bir soykırım uygulanmış, 500 yıldır sömürdükleri, köle olarak kullandıkları, tüm erkekleri yıllardır savaşta olan Müslüman halkın köyleri yakılmış, hamile kadınlar, çocuklar boğazlanmıştı.
Rum ve Ermeni halkının bu hainliğine, alçaklığına, zalimliğine, 500 yıldır içinde biriktirdikleri kinin sosyolojik ve psikolojik açıklamasını, uzmanlara bırakıp, kendi halimize dönelim.
Ama şu da bir gerçek ki; emperyalist zalimlere karşı başarılı olmak istiyorsak, kinimizin ve öfkemizin daima diri olması lazımdır.
Emperyalist zalimler İslam dünyası üzerinde, asırlarca uyguladıkları şeytani planlarla, hepimizi 'aşağılık bir şekilde yaşamaya' razı etti.
7 Ekimde; 'aşağılık bir şekilde yaşamaya 'itiraz eden HAMAS'ın Küresel zalimlere karşı başlattığı, onurlu direniş yaklaşık 9 aydır devam ediyor.
İsrail'in uyguladığı bunca vahşet, katliam ve soykırım, asırlardır hastalıklı yaşayan, İslam ümmetini ne oranda tedavi etti?
Şehid Heniyye’den sonra, İslami direnişin başına seçilen, ömrünün 23 yılını israil zindanlarında, geri kalanını da direniş tünellerinde geçiren, Yahya Sinvar etrafında döndürülen, mezhepsel ve kısır tartışmalara bakarsak; 1 metrekare dahi güvenli yer kalmayan Gazze'nin bu halini görmeyip, tedaviye yanaşmayan içimizdeki hastalıklılara veyl olsun.
Berber Vasili'den alacağımız çok ama çok dersler var.
Selam ve dua ile.