Sahibini bekleyen ayakkabı
Gece saat 2'den beri sağanak bir yağmur yağıyor. Gece yağmurun şiddetinden uyanınca, sabah terlemeden güne başlayacağımı düşünüp, oldukça keyiflendim. Hava durumuna bakınca, sabahın yedisinde hissedilen sıcaklığın 38 derece olduğunu gördüm. Modum oldukça düştü.
İş yerimi açtım. İşyerinin önündeki sundurmanın altında oturup, yağan yağmuru izliyorum. Elimde ekonomik (Türk ve ithal çay karışımı) çayımı yudumluyorum. Önüm yağan yağmurdan, sırtım havadaki nemden dolayı oluşan terden ıpıslak. Bu aşırı sıcaklık, yanan günahlarımızdır deyip kendimi teselli ediyorum.
Son gelen cereyan faturası, cebimizi çarptıktan sonra, klimayı açmaya korkar olduk.
Klima servisi: Bir ampul kadar ancak yakar abi, korkma kullan demişti. Bir emeklinin maaşı kadar gelen faturayı görünce, şok olup, gidip sayacın sağını, solunu, arkasını inceledim. Hangi ampul ayda bir emekli maaşı kadar enerji harcar. Konu komşu benim saatimden, kaçak kablo çekmiş olmasınlar mı?' Binadakilerin yandım anam, yanıyoruz, yetişin komşular' feryatlarını duyunca, herkesin aynı dertten muzdarip olduklarını gördüm. Üstümde oturan emekli iki komşum, gelen faturayı ödemek için gece kalkıp, Torosların yamacına, üç saat yolu süren, budama işine gitmeye başladılar.
Maliye bakanımız, yıllık milli gelirin kişi başına 15 bin dolara yükseldiğini, Hazinedeki döviz rezervinin Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdığını müjdelemişti. Namazı bile oturarak kılan, kaplumbağa hızıyla yürüyen bu pirifânileri, çalışmaya mecbur bırakan sistemi bir türlü kavrayamıyorum. Kapitalizm dedikleri bu olsa gerek.
Az ötedeki, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmış olan vatandaşlarımızın oturduğu, sitenin sözde güvenlikçisi; Sitenin tüm işlerinde kullanılan, çöpleri toplayan, bahçıvanlık yapan, kargoları alan, havuzun temizliğiyle ilgilenen, evlere ekmek taşıyan, arabadan poşetleri 18. kata çıkaran, merdivenleri yıkayan, evdekilere sinirlenenlerin tüm hıncını, acı sözlerini üzerinde toplayan, bir nevi psikologluk yapan, sitenin tamir, boya işlerini yapan, site sakinlerinin itlerini kenef tarlasına götüren, arabalarını yıkayan, havuza girenleri gözetleyip, cankurtaranlık yapan, günde sabah 6'ı akşam 8 sigortasız çalışan, aslen Bitlisli olan adam, selam verip yanıma yaklaştı.
Başımı kaldırıp, güvenlikçinin kanı çekilmiş yüzüne, feri sönmüş gözlerine, nasırlaşmış ellerine bakıyorum.
Terden, gömleği tenine, saçları alnına yapışmıştı.
Ebu Cehil bile bırakın kölesini, devesini dahi bu kadar hırpalamamıştır diye söyleniyorum.
Güvenlikçi, gözleriyle işaret yapıp ayaklarını gösterdi. 40×40 Karo uzunluğundaki, sağ spor ayakkabısının ön tarafı komple yırtılmış, ayak parmakları ortalıkta geziyor.
-Abi acil bana ayakkabı ya da terlik lazım, sende ayakkabı yoktur biliyorum, olsa da 47 numarayı bulmak, samanlıkta iğne bulmaktan daha zordur.
2012 yılında eski işyerimde ufak tefek ayakkabı da satarken, Suriyeli bir kardeşimiz 47 numara spor giydiğini ama bulamadığını söyleyip, soğuk kış günü terlikle gezerdi.
Ben de İstanbul'da bir firmayla iletişime geçip 1 koli spor ayakkabı getirtmiştim. Kurban bayramından önce bıçakların olduğu dolabı düzenlerken, yaklaşık 1 metre derinliği olan dolabın köşesinde 1 kutu görmüştüm. Kutunun içinden 1 çift, 47 numara spor çıkmıştı. Sporu aldım. 12 yıldır nasıl görmedim, diye oldukça şaşırmıştım. Bunu unutturan Rabbim, elbet sahibini gönderecektir düşüncesiyle, kenara koymuştum.
Sporu getirdim, güvenlikçi giydi.
-Mahcup bir şekilde, Abi maaşı alınca ücretini versem olur mu?
-Ücreti yok, sana hediyemdir, bu ayakkabı 12 yıldır, seni bekliyordu.
-Şaşkınlıkla, bir şey anlamadım abi.
-Pazar günü bunun hikâyesini sana Whatsaptan yollarım, zamanın olursa okursun, sırrını öğrenirsin.
Teşekkür edip, hiç bitmeyecek işlerinin başına, üzerinde takip cihazı varmışcasına, koşarak geri döndü.
Selam ve dua ile.