• DOLAR 34.496
  • EURO 36.262
  • ALTIN 2960.468
  • ...

Bir kaç yıl önce Queimada adlı bir film izlemiştim. Sömürgecilikten emperyalizme geçişi anlatır. İngiliz sömürgecileri adada egemenliklerine karşı çıkan isyancıları bastırmak için, köylerin yakılması emrini verir. Zaten ada daha önceki sömürgeci Portekiz tarafından da yakılmıştır ve bu nedenle adı “Queimada”dır, yerli dilinde “yanık”.

Ülkemizde de 1990’lı yıllarda asker, bölge halkının geri gelme umudu kalmasın diye, köyleri yakıp, köylüleri zorunlu göçe mecbur kılıyordu.

Köy yakıp, insanları geleceksizliğe atmak, belleklerini yok etmek tüm zalimlerin ortak cezalandırma yöntemidir.

Bu köylerden çıkarılıp, geleceksizliğe itilen insanlar, metropollere göçüyor, işsiz kalıyor ve çoğu özellikle de gençler yaşadıklarını hiçbir zaman unutmuyordu.

Asırlardır yaşadıkları topraklardan, volkanik bir püskürtme gibi savrulan bölge halkının çektiği acıları, travmaları hangi cümle anlatabilir, hangi şair, tarumar olmuş duyguları satırlarına dökebilir ki?

1990’lı yılların başlarıydı. Çocuktuk, mahallede ayaklarımızda lastik bir ayakkabı, zemini toprak bir alanda, plastik kames topla, futbol oynuyorduk. Sokağa, sesi ve görüntüsü ile kendisine has özelliği olan, burunsuz bedford kamyon yanaşmıştı. Arabadan ayağında şalvarıyla, çocuk gözlerimizde çok yaşlı gözüken bir amca inmişti. Ayağındaki şalvar, ne Çukurova ne de babamızın giydiği Siverek şalvarına benziyordu.

Amca bize yaklaşıp, kırık Türkçesiyle selam verip, buralarda kiralık ev var mı diye sordu. Yanı başımızdaki bakkalın üzerinde bulunan inşaat halindeki eve çok cüzi bir kira karşılığında, yakılan evlerinden kurtarabildikleri bir kaç döşeği taşıdılar. Bedfort’tan onlarca kadın ve çocuk inmişti. Tam beş aile, iki odalı eve yerleşmişti. Bir kaç gün sonra, kadınlar tarım işine, erkekleri de mahalleli günü birlik inşaat işlerine götürmeye başladı. Kamyondan ilk inip selam veren amcayı babam bekçi olarak işe almıştı. Dürüstlüğü, samimiyeti, dindarlığı ve tertemiz kalmış fıtratıyla onlarca yıldır zihnimizden silinmeyen amca, bir yıl sonra trafik kazasında vefat etti.

Vefat ettiğinde, çocuk gözlerimizle çok yaşlı zannettiğimiz amca, kırk yaşındaydı.

Mahalleye vefat haberi geldiğinde, kalplerine kor ateşi düşen, rahmetlinin evinden çıkan kadınlar, çocuklar feryat figan edip, ağıtlar yakmışlardı.

Köylerini yakanlar, kendilerini efendilikten köleliğe düşürenler ağıtlar eşliğinde beddua yağmuruna tutulmuşlardı.

Cizre’de bulunan diğer aile fertlerine haber vermek lazımdı.

Mahallede tek telefon bizim evdeydi.

Büyüklerimiz, bu haberi verecek, konuşmayı iyi beceren, soğukkanlı ve sesi naif olan bir abimizi vazifelendirdiler.

Abimiz, ahizeli telefondan numaraları çevirdi. Bir kaç kere çalan telefonu rahmetlinin yeğeni kaldırınca, rahmetlinin büyük abisini telefona çağırttı.

Rahmetlinin ağabeyi kötü bir haber verileceğini hissediyor, nefesi kısılmış ve titremiş bir vaziyette bekliyor.

Abimiz, vefat haberini, bir kaç cümlelik hal hatırdan sonra çok rahat bir şekilde, söyledi.

Karşıdaki kişinin sesi durdu, büyük bir sessizlik oluşmuştu. Tonlarca ağırlığındaki çığlığı göğsünün ortasına oturmuştu. Bir çıksa bir çığlık çığlığa bağırabilse rahatlayacaktı sanki. Telefon elinden düşmüştü. Yanında bulunan oğlu telefonu kulağına aldığında, aynı haber ona da verilince, karşıda küçük bir kıyamet kopmuştu.

Rahmetlinin abisini 25 yıl sonra bir taziyede görüp elini öpmüştüm. O çığlık, bunca geçen zamana ve bunca ölümlere rağmen göğsünün ortasından çıkmamıştı, yapışıp kalmıştı oracıkta, bir ömür de çıkmayacaktı.

Onca yıl geçti, köprünün altından çok sular aktı. Ölüm haberlerini canlı canlı verip, parçandan parça koparmıyorlar. Doktor eşliğinde, sakinleştirici iğne vurularak veriliyor.

HAMAS lideri İsmail Haniye, oğulları ve torunlarının vefat haberini, Katar’ın başkenti Doha’ya tedavi için götürülen yaralı Filistinlileri ziyaret ettiği sırada aldı.

Haberi duyduğundaki vakarını, duruşunu ve teslimiyetinin sırrını, İslam’dan başka hiçbir inancın ve ideolojinin anlatamayacağını, anlamayacağını müşahede ettik.

İnsanlar ölür, memleketler yıkılır, şehirler dümdüz olur, İsmail Haniye’nin şahsında Filistinlilerde bulunan bu teslimiyet ve duruş, biiznillah israili yeryüzünden silecektir.