Kutsal Romantizm
Hayat yolculuğumuzun kaydını bundan 35 yıl geriye sardığımızda, yani çocukluğumuza gittiğimiz zamanlarda: hepimizin ayağında, katırlarla Musul'dan getirilmiş ham petrolden yapılmış, kapkara lastik bir çizme, çizmenin içinde çorapsız bir ayak, okula gittiğimizde elimizde bir defterin olduğu atık bir poşet, tek katlı çinkolu evler ve çamurdan sokakları görürüz.
Zaza çocuklarının Kürtlerin yaptığı, etrafı çamurla sıvanmış adına tandır dedikleri bir çukur önlerinde, kendilerine ikram edilecek, sıcak nanê tandır bekledikleri, Kürt çocuklarının da Zazaların nanê tir saçlarının önünde bir parça sıcak bazlama beklediği, kulak ağrılarında kavrulmuş soğan yağı, göz şişmelerinde pişmiş domatesin kullanıldığı, özel günlerde komşuların birbirlerinden ödünç elbise aldıkları, acıların, hüzünlerin, sevinçlerin paylaşıldığı dönemler.
Duvarlarda her evde, siyah beyaz ya cezaevinde ya da askerde çekilmiş, babasının, dedesinin ya da şeyhinin resminin olmasına inat bizim evde, duvarında resim olan odaya meleklerin girmeyeceğine olan inançtan dolayı resim yerine, 80 darbesinde cezaevinde, sol veya milliyetçi fikirlerine LA deyip İslami yaşam biçimine meyledip, İLLALLAH diyen ağabeylerin küçük çivi ve renkli iplerle yaptıkları, hâlâ da baktıkça eşsiz bir sanat eseri olarak gördüğüm, 'LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDUN RESULULLAH' tablosu asılıydı.
Toplumda inanç ve inanca ait sembollere saygı had safhadaydı. Yaşlılar ölmeden Eshabı Kehf ziyaretinin giriş yolunda bulunan mezarlığa gömülmeyi vasiyet ederlerdi. Kutsal kitabımızda övülen gençlerle komşu olmayı, onların hatırına kıyamete kadar, dehşetli kabir aleminde rahat bir bekleyiş içinde olacaklarına dair bir inanç vardı.
İnsanlar ziyarete geldikleri zamanlar, abdest alır, en güzel kıyafetlerini giyer, kadınlar tesettüre girer, gözyaşları dökülür, en samimi dualar edilir, adaklar kesilir, yemek ikramları yapılırdı.
Resim çektirmek, el ele tutuşmak, Eshabı Kehf yarenlerine çok büyük bir saygısızlık olarak görülürdü.
Aradan çok uzun yıllar geçti, çok sular aktı.
Adına selfie denilen: anı yaşamak yerine, kayıt altına alıp başkalarına göstermek için, görünüyorum, varım çığlıkları atan, samimiyetsizliğin, sahteliğin tavan yaptığı bir akım başladı.
Bu samimiyetsizlik ve sahtelikten maalesef ziyaretlerimiz ve de Kutsal mekânımız Kâbe de nasibini aldı.
Eshabı Kehf’e yıllar önce en son gittiğimde, dehşet içinde kalmıştım. Ziyaret içerisinde bulunan taşlar oyulmuş, sevgililerin baş harfleri kayalara kazınmış, mini etekli kadınlar, şortlu erkekler birbirlerine sarılmış, selfie çekiyorlardı.
Eshabı Kehf ziyareti adeta birer resim stüdyosuna dönmüştü. Bu tabloyu gördükten sonra şunları mırıldanmıştım; burayı artık geceleri ziyaret edip, insi ve cinni şeytanların olmadığı gece vakti, tefekkür ve dua etmek gerekir.
Şu anda aynı tehlike, Kutsal mabedimiz olan Kâbe için de söz konusu. Kâbe’miz de sosyal medyanın kurbanı olma yolunda.
Evlilik teklifleri, siyasi parti işaretleri, ırkçı sloganlar altında video çekmeler, karı koca arkalarında Kâbe olduğu halde romantik poz vermeler, kağıtlara isim yazıp selam yollamalar, neden bunlar yapılır! Geçekten anlam veremiyorum.
Kâbe'yi Üsküdar'da bir kafe ile karıştırdık galiba.
Geçmiş yıllarda Kâbe’de resim ve video çekmek yasaktı. Suudi yönetimi işi ticarete dökünce, bu tür mide bulandırıcı rezillikleri görmeye başladık.
Kendi egolarınızı, nefsanî zevklerinizi başka mekânlarda gerçekleştirmeniz, canlı ve cansız tüm varlıklar adına çok daha hayırlı olur.
İsmet Özel’in; “her önüne gelen başörtü takmamalı” diye, çok doğru bir sözü vardı.
1300 doları bulan herkes Kâbe'ye gitmemeli. Kâbe'ye turistik gezi için gidenler, ibadetlerinde gösteriş yapıp, halel hale getirenler, ziyaretin sebebini idrak edemeyenler, arınma niyetinde olmayanlar, kakara kikiri adamlar gitmemeli.