Kendimize format atalım
2011 yılında Suriye'de savaş çıktıktan sonra, ülkemize büyük bir mülteci akını olmuştu. Şehirlere, pazar yerlerine, mescitlere, oyun parklarına, ekmek kuyruklarına, okullara, evlere atılan emperyalist dünyanın ikinci dünya savaşından kalma bombaları, insanları topluca yok etmeye başlayınca, mülteci akınları hızlanmıştı.
Sokaklar, kaldırımlar, parklar bir karton üzerinde yaşam savaşı veren çocuklar ve kadınlarla dolmuştu. Evler yıkılmış, insanlar ölmüş, aileler parçalanmıştı. Ama hala umut devam ediyordu. Duyarlı vatandaşlarımızın ve STK'ların el birliğiyle mülteciler zor da olsa bir yaşam kurmaya başlamışlardı.
Çocuklar, kadınlar, koca koca adamlar, ellerinde eski bir yem veya kömür çuvalı ile çöplerden naylon ve karton atıkları toplamaya başlamışlardı. Suriye’de fabrikası, galeri dükkânları, bağ bahçeleri, mağazaları olan adamlar sırtına attıkları çuvallarla, yaşam mücadelesi vermeye çalışıyorlardı.
Bu arada bir şey dikkatimi çekmişti. İş yerimde haftada birkaç adet satılan hazır mama satışları, hızlıca artmış kolilerce satış miktarına ulaşmıştık. Bir adeti bir insanın günlük yevmiyesine denk gelen bu mamaları, mülteciler kapış kapış alıyorlardı.
Bir akşamüstü çamurluğu olmayan, eski kırık bir bisikletin arkasına bağladığı, plastik bir kasanın içindeki birkaç parça atık plastik malzemeyle iş yerimin önünde duran mülteci bir adam mama istemişti.
Mamanın fiyatı 36 liraydı, bu adamda bozuk paralarla beraber 18 lira para çıkmıştı. Çocuğumun maması bitti, kalan parayı sonra versem olur mu diye rica edince, mamayı kendisine; anne sütü yetmiyor mu? Hazır mamaya bu kadar talebiniz neden? diye sormuştum.
Bisikletin üzerindeki adam önce uzaklara bakıp dalıp, bir ah çektikten sonra; “Savaşın yaşattığı psikolojik travmalardan dolayı tüm annelerin sütü kesildi” deyince, emperyalizme, Batı'ya, Esad'a, iş birlikçilerine ve tüm eli kanlı zalimlere lanet okumuştum.
Ortadoğu kadınlarının kaderi olsa gerek. Bizim kadınlarımız çocuklarını hayatta tutabilmek için bu zehirli mamaları kullanır, Batılı kadınlar ise vücut yapıları bozulmasın diye kullanır.
Bu kirli oyunun sonunda tüm dünya kadınları Kapitalizmin birer kölesi olurlar.
Ortadoğu'daki zalim yöneticileri başımıza bela eden, savaşları çıkaranlar, silahları ve mühimmatı satanlar, savaşta sütü kesilen annelerin çocuklarına, zehirli mamayı satanlar, ürettikleri mamadan dolayı çocukların bağışıklık sistemlerini çökertip, ileride oluşan kanser türü hastalıkların iyileştirmeyeceği ilaçları üretip, kanımızı emen vampirler, bu emperyalist zalimlerdi.
Geçenlerde küçük oğlumun Amerikalı bir Youtuberi izlediğini görünce, kim bu oğlum diye sordum.
Baba bu abi, Afrika'da fakir insanların köylerinde su kuyuları açıyor, yemekhaneler kuruyor, elbise yardımı yapıyor.
Çok hoşuma gitti, ama içime kurt düştü. Bunlar binmeyecekleri eşeğe semer vurmazlar deyip, biraz izlemek izledim.
Baktım adam yalnızca Hıristiyan köylerine yardım yapıyor. “Olsun insanların sıkıntılarını gidersin de ne olurlarsa olsunlar” diye mırıldanırken Youtuberin yanındaki yardımcısı dikkatimi çekti.
Taytlı, makyajlı, tırnakları uzun bir erkek bozmasını yardım faaliyeti adı altında, iyiliksever diyerek zihnimize sokup, bu sapıklığı normalleştiriyorlar.
Batı'nın süt diye bize içirdiği içecek mutlaka içinde zehir barındırıyordur.
İşgalci israil katliamlarında Batının yıllardır, insan hakları, adalet, hürriyet söylemlerinin ne kadar yalan, alçakça olduğunu, ikiyüzlü olduklarını hepimiz gördük.
Bu hengâmeden, zihni ve fiili işgalden çıkmamızın tek yolu: Hepimizin kendimize format atarak, yeniden kaynaklarımıza, özümüze yani vahye dönmemiz gerekir.