• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Var mıyız bu ve benzer soruları kendimize sormaya?

Kabilecilik, kavmiyetçilik, aşiretçilik, milliyetçilik, mezhepçilik, bayrakçılık ve devletçilik, sadece biz Müslümanların değil, başta kullanıcıları olmak üzere, herkesin zararını gördüğü anlayışlardır. Bunun nedeni, fıtri olan özelliklerin ve bir de şartların oluşturduğu değerlerin bağlamından koparılıp kötüye kullanılmasıdır. Bunları kötüye kullanmanın verdiği tahribat hem çok yönlü hem çok geniş ve hem de çok derindir. Bu özelliklerin ve değerlerin az ya da çok istismar edilmediği bir toplum yoktur desek, yeridir. Bu özelliklerin ve değerlerin bağlamından koparılarak istismar edilmeleri bazen insanları dinlerinden, vicdanlarından edecek ve dolayısıyla insanlıklarından edecek kadar etkilidir. Bunun tarihte de ve günümüzde de o kadar çok örneği var ki…

Şimdi de birçok yerde aynısını yaşamıyor muyuz?

Mesela, iyi ile kötünün ayna gibi açık olduğu, diğer bir ifade ile Allah’ın hükmünün olduğu konularda bile birbirimizi boğazlayacak kadar haddi aşmış olmamızın nedeni de yukarıdakine benzer açmazlarımız ve sapmalarımız değil mi?

Sünnisiyle, Şiisiyle ve kısaca kendilerine Müslüman diyenler olarak hepimizin kıblesi aynı… iman ettiğimiz Peygamber aynı… İman ettiğimiz ve aynı zamanda bizim için hükümler içeren Kur’an da aynı… Hepimiz “la ilahe illallah” ve “eşhedu en la ilahe illallah” dediğimize göre, ilahımız da aynı…

Öyleyse bütün bunlara rağmen aramızdaki tefrikalar, birbirimize düşmanlığımız, yekdiğerimizin kanını dökmemiz, hakkına tecavüzümüz, malını ve dahi namusunu kendimize helal görmemiz neden?

Neden birimizin ak dediğine diğerimiz kara ve birimizin iyi dediğine diğerimiz kötü diyor? Neden birimizin dua ettiğine diğerimiz beddua ediyor?

Bu kadar tenakuzu yaşarken, ne yaptığımızın bilincinde mi değiliz, yoksa işimize geldiği veya öyle inandığımız için mi yapıyoruz? Hiçbir tartışmaya ve hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar açık olan Kur’an hükümlerinde bile farklı ve aykırı sonuçlar çıkarmamızın nedeni de yukarıda geçen sapmalar değil mi?

Bunlar tabii ki, bugünün soruları ve sorunları değil. Âdem’in ilk çocuklarından bugüne hep olageldiler. Fakat bugün de bu sorunları yaşamak veya yaşamamak bizlerin ihtiyarındadır.

Tarihte olduğu gibi bugün de bize en pahalıya mal olan olaylar, dinimiz adına yaptığımız ve - veya göz yumduğumuz yanlışlar ve sapmalardır. Hele hele bu yanlışlar ve sapmalar bir de kitleler halinde ise… İşte %60, 70 ve hatta %99 çoğunluk olduğumuz ülkelerimizde bile rejimlerimizin ve seçtiğimiz hükümetlerin uyguladıkları şiddetin onların besledikleri şefkatten daha fazla olmasının nedeni de budur.

Mesela israil, 14 aydır Gazze’de soykırım üzerinden biz Müslümanların izzetine ve ırzına tecavüz ediyorken, israile olan ihracatlarını kesmekten ve siyonistlerin ürünlerini boykot etmekten bile aciz olanlarımız, hangi dini gerekçelerle Suriye’deki olaylarda öldürmek ve öldürülmek pahasına taraf olabiliyorlar?

Düşündüğümüzde göreceğiz ki, gerek başlıktaki ve gerekse sonraki soruların cevabı, Gazze gibi Müslümanların tevhidi bir duruş sergiledikleri yerler hariç, dünyanın dört bir yerindeki zelil halimizdir.

Nitekim bu sapmalardır ki, herhangi bir yerdeki din kardeşlerimizin yaşadıkları sorunları çözmek konusunda adil şahitlerden olmak gibi bir görevimiz varken, zalimlerden yana olabiliyoruz. Yaygın bir sapmamız da, iyi ve kötü tanımını, diğer adı da adalet olan inancımıza göre değil,  mezhepçi, milliyetçi ve devletçi sapmalara göre yapıyor olmamızdır…

Dualarımız da iyiden, iyilerden yana olsun ki, Allah’ın rahmeti de o yönde tecelli etsin…